|
Alexander Nevsky Katedrali |
Bulgaristan’ın başkenti Sofya ile önemli şehirlerinden
Plovdiv, veya Türkçe’deki adı ile Filibe aslında düşündüğümüzden de yakın.
İstanbul’dan otobüsle 8 saatte, arabayla daha kısa sürede Sofya’ya varmak
mümkün. Filibe ise İstanbul ile Sofya arasında Sofya’ya 2 saat mesafede.
Bulgaristan yolları daha güzel olsa, sınır kapısında zaman kaybedilmese çok
daha kısa sürede günübirlik gitmek bile mümkün.
Bulgaristan bu kadar kısa olunca Bulgaristan’dan göçmek mi
zor, Trabzon veya Kars’tan göçmek mi zor bir daha düşünmekte fayda var. Elbette
sınırın psikolojik etkisi göz ardı edilmemeli…
Bulgaristan özel bir vize verse de Schengen vizesi olanlara
da belirli bir süre dahilinde ülkeye girişlerine izin veriyor. Bu da
Bulgaristan’ın bir tatil destinasyonu olarak popülerleşmesini sağlıyor. Deniz
kenarında kumsalları ile Varna’sı ve kayak tesisleri ile ekonomik tatil
imkanları sunuyor. Bu yazıda Sofya-Filibe seyahatimizden bahsedeceğiz.
--
Biz Sofya ve Filibe’ye haftasonu kaçamağı olarak Ekim 2013
tarihinde otobüsle gittik. Her gün düzenli seferler bulmak mümkün. Akşam
atlayıp sabah Sofya’ya varabilirsiniz. Otobüs terminalinin yakınlarında çok
sayıda otel var. Biz de o bölgede bir şehir otelinde kaldık. İstanbul’dan Cuma
akşamı yola çıkmıştık. Planımız Sofya’da 1 gece kalmak, Pazar günü Filibe’yi
gezmek ve akşam Filibe’den otobüse atlayıp İstanbul’a geri dönmekti.
Sofya güzel bir şehir, hüzünlü bir şehir, belki de
sonbaharda gitmemizin de etkisi olabilir. Belli ki zamanında çok daha güzel ve
canlıymış. Sokaklarda başkent olmanın getirdiği belirli bir hareketlilik var.
Bu hareketlilik daha turistik yerlerde azalıyor ama otelin konumu nedeniyle
insanları gözlemlememiz de mümkün oldu. Belli ki gençler yurtdışına çalışmaya
gittiği için sokaklarda yaşlı nüfusun ağırlıklı olduğunu görüyoruz. İnsanların
kıyafetleri, otobüsler, arabalar, binalar ile düzgün, görece temiz ama eski,
modası geçmiş, sanki 80’lerde donmuş bir şehir izlenimini edindik.
|
Banyabaşı Cami |
Sofya yeşil bir şehir. Vitoşa dağına sırtını yaslayan şehrin
birçok yerinde geniş parklar, ağaçlık alanlar bulunuyor. Sonbaharda ağaçlar
sarı yapraklara bürünmüş, kaldırımlar sarı yapraklarla dolmuş haldeyken çok
güzel ve hüzünlüydü.
Terminale 200 mt mesafede Hotel Lion’da kaldık. Klasik bir
şehir oteli. Lion’dan merkeze doğru yürüyerek tüm şehri kısa sürede gezdik.
Yaklaşık 200 metre ileride şehrin halen ibadete açık olan tek camisi olan
tarihi Banyabaşı Camisini göreceksiniz. Küçük ve güzel bir cami. Arkasında ise
eskiden caminin külliyesi içinde yer alan Arkeoloji Müzesi var.
|
Merkez Hal |
Caminin karşısında ise güzel bir tarihi hal binası yer
alıyor. “Central Hali”, merkez hal, 1909’da inşa edilmiş. Halin içinde
alışveriş için uygun ve çeşitli dükkanlar var. Burada özellikle kadın parfümü
ve makyaj ürünlerinin çok uygun fiyata satıldığını fark ettik. Bilhassa ünlü
markaların çakmalarını, küçük harf değişiklikleri yapılarak birkaç euroya satılıyor
Halin ilerisinde yol ağzında St. George (Rotonda) Kilisesi
ve St Sofia Kilisesi karşınıza çıkacak. Tarihi önemi olan bu kilise Osmanlı
zamanında camiye çevrilmiş, bağımsızlıktan sonra yeniden kilise olmuş. İçinde
önemli eserler yer alıyor. Buranın hem dini açıdan hem de siyasi tarih
açısından anlamları var. Örneğin Bulgar çarına suikast için kilisenin
bombalanması gibi.
|
Rus Kilisesi |
Yürüyüşümüzün asıl hedefi Alexander Nevsky Katedrali. Bu
hedefe doğru yürürken karşınıza zaten şehrin önemli tarihi yapıları çıkıyor.
Örneğin eski Komünist Parti binası, Başkanlık sarayı, Rus Kilisesi de bunlar
arasında sayılabilir. Bunların yanında başkente özgü bürokrasi ve bakanlıklar
yer alıyor.
Katedral geniş bir meydanın ortasında, mimarisi dikkat
çekici. İçini kısa sürede gezebilirsiniz. Ardından şehir merkezindeki
sokaklarda, caddelerde dolaşabilirsiniz. Tiyatrolar ve müzelerle de
karşılacaksınız. İrili ufaklı parklar, kafeler, restoranlar, parklarda satranç
oynayan ihtiyarlar şehrin farklı yüzlerini gösteriyor.
|
meclis önü... |
Bulgar parlamentosu ile üniversitenin bulunduğu meydanın
köşesinde başlayan büyük bir parkta ise 2. Dünya Savaşı anıtı ve sosyalist
dönemden kalma heykeller bulunuyor. Parkın karşısında ise Türkiye
Büyükelçiliğinin tarihi binası yer alıyor. Büyükelçilik başka bir binada hizmet
verse de bu tarihi bina da korunuyor.
|
Vitoşa Caddesi |
Sofya’da araç trafiğine kapalı, alışveriş yapılacak ve
kafelerde zaman geçirecek bir diğer yer de Vitoşa Caddesi. Yolda yürürken
karşınızda Vitoşa Dağını net şekilde görebiliyorsunuz, sanki yol dağın
tepesinde sona eriyor gibi. Yolun devamında yine güzel bir park ve Ulusal
Kültür Sarayı çıkıyor.
|
satranç oynayan delikanlılar |
Filibe (Plovdiv)
|
Antik tiyatro |
Sofya’yı bir gün içinde gezmek mümkün. Ancak sadece Sofya
ile sınırlı bir ziyaret sizi çok tatmin etmeyebilir. Bu nedenle Bulgaristan’a
gitmişken, özellikle de Sofya yoluna girmişseniz Filibe’yi görmeden
dönmemelisiniz.
Filibe Bulgaristan’ın kültür ve sanat başkenti olarak
biliniyor. Sofya’dan otobüsle 2 saat içinde (130 km) güzel manzaraları
seyrederek varıyorsunuz.
Filibe’nin iki kısmı var. İlki tarihi kısmı, burası tepede
yer alıyor, diğeri ise yeni-modern şehir.
Biz zamanımızı da iyi kullanmak amacıyla terminalde taksi ile
eski şehrin bulunduğu tepenin en üstündeki Roma döneminde kalma antik tiyatroya
gittik. Sütunlarıyla gayet ilgi çeken anfi-tiyatroyu gezdikten sonra tepeden
aşağıya eski şehirde yürümeye başladık. Burası Osmanlı köşkleriyle dolu bir
bölge, Osmanlı zamanında zengin Müslüman-Türk aileler oturuyormuş. Dar sokaklar
ve güzel köşkler arasında tepeden aşağıya iniyorsunuz. Bu köşklerin bir kısmı
günümüzde konservatuar ve güzel sanatlar fakültesi olarak değerlendiriliyor. Bu
nedenle gezerken kulağınıza müzik sesleri gelebiliyor, yolda heykellerle
galerilerle karşılaşıyorsunuz.
Şehir merkezinde ise tarihi cami - Cuma Camisi yer alıyor. 1.
Murat zamanında yapılan Avrupa’daki en eski camilerden biri olan bu caminin
altında güzel bir kafe yer alıyor. Gün içinde yağmur da yağdığı için uzun bir
zamanı bu kafede geçirdik. Kafeyi işletenler Türk olduğu için anlaşmada sorun
yaşamadık. Zaten Filibe’de yoğun bir Türk nüfusu yaşıyor.
|
Cuma Camii |
Caminin bulunduğu bölge büyük bir alışveriş caddesi ve
yayalara açık. Caminin karşı yönüne devam ettiğinizde Meriç Nehrine doğru
gidiyorsunuz. Diğer yöne doğru devam ettiğinizde de benzerleri birçok Avrupa
şehrinde olan bir alışveriş caddesinde yürümüş oluyorsunuz. Pazar günü olduğu
için birçok mağaza kapalı olsa da ve yer yer yağmur yağsa da yine de hareketli
bir bölge.
Bir de özellikle Filibe’de taksiye binecekseniz öncesinde
pazarlık yapmanızda fayda var. Yabancı olduğunuz için fazla ücret talep edebilirler. Biz
aynı mesafede gidip geldiğimiz iki takside farklı ücretler ödedik, bu nedenle
başta fiyatı belirlemek önemli. Taksi şoförü İngilizce anlamıyorsa merkezini
arayıp Türkçe bilen biriyle konuşup derdinizi anlayabiliyor.
--
Haftasonu ziyareti elbette birçok yetersizliği
barındıracaktır. Ancak Bulgaristan’ın en büyük ve en önemli iki şehrini gezmek
ve yaşamı gözlemlemek için çok kısa da sayılmaz. Şayet Şengen vizesi varsa, 2
veya 3 günlük kısa ve ekonomik bir seyahat için düşünülebilir.
Bulgaristan ve Makedonya seyahatleri yalnızca turistik ve
tarihi yerleri görmekle sınırlı bir izlenim vermeyecektir. Aynı zamanda
kültürel ve sosyal benzerlikleri de yakından göreceksiniz. Halen yoğun Türk ve
Müslüman nüfusun yaşıyor olmasının yanı sıra Osmanlı döneminin etkilerini de
bire bir gözlemlemek mümkün oluyor ve bu, kitaplardan okumaktan çok daha
etkileyici. Bu durum Yunanistan için de elbette geçerli ama bilhassa Makedonya
ve Bulgaristan’ın yarattığı etki çok daha farklı oluyor.
Bizim açımızdan da bu geziler bilhassa Osmanlı’nın son
dönemi, Balkanlarda 19. ve 20. yy.ın başında karşılıklı gelişen
milliyetçilikler, Cumhuriyetin kurucu kadrolarının deneyimleri, yaşanan
savaşlar ve sosyalizm üzerine bilgilerimizi pekiştiren bir işleve sahip oluyor.
Sosyal, kültürel, tarihi ve siyasi ortaklıklar ve karşıtlıklar açısından
Balkanlar bize diğer ülkelerden gelen gezginlere göre çok daha fazlasını vaat
ediyor.