İspanya
son yıllarda ciddi bir ekonomik krizde olmasına karşın Madrid ülkenin başkenti
olarak belirli bir seviyeyi ve kalitesini koruyor. Krizin sonuçları büyük
ihtimalle kırsalda veya küçük şehirlerde daha net hissediliyor diye düşünüyorum.
Madrid
hem İspanya’nın hem de Kastilya’nın başkenti. Güzel, düzenli bir şehir.
Gezilecek mekanları sınırlı sayılabilir ve birbirine yakın. Birçok başkentin
kaderi olan sıkıcılık ve tekdüzelik Madrid için geçerli değil. 2-3 günlük bir
süre şehri gezmek için yeterli olacaktır ama gelmişken İspanya’da birkaç
bölgeyi de gezmekte fayda olabilir.
Havalimanından
taksiyle gelecekseniz taksi şoförlerinin trafik gerekçesiyle yolu uzattığını ve
bavul başına ücret talep ettiklerini de belirtmek gerekir.
Madrid’in
merkezi sayılan Puerto del Sol’a yakın bir otelde konakladığımız için her yere
yürüyerek gitmek mümkün oldu. Puerto del Sol, Madrid’in merkezi olsa da aslında
küçük bir meydan. Ben daha büyük bir meydan bekliyordum, biraz hayal kırıklığı
oldu. Küçüklüğü dışında meydan olmanın dışında bir özelliği yok.
Meydanı
çevreleyen yolu takip ettiğinizde bir daire çiziyorsunuz. Alışveriş caddesi
olan Gran Via, Plaza Mayor ve Plaza de España bu dairenin, şehir merkezinin
etrafında yer alıyor. Buraları gezerken hem güzel kafeleri hem dükkanları hem
de tarihi binaları görebilirsiniz. Dairenin bir ucunda, Meydana yürüme
mesafesinde Sarayı (Placio Real) ziyaret edebilirsiniz.
Saray
yanındaki büyük bahçe-parkta (Retiro Park) zaman geçirebilirsiniz. Gayet şık,
güzel, büyük bir park.
Sarayın
hemen yanında haşmetli Almudena Katedraline girebilirsiniz. Saray da, Park da,
Katedral de uzunca zaman geçirilmesi gereken, gayet güzel yerler. Zaten Madrid
ziyaretinin esasını da bu üçlü oluşturacak.
Bu
bölgenin hemen yakınında Plaza de Santa Ana ise küçük, şık kafeleriyle
dikkatinizi çekecektir. Burada geçirdiğimiz zamandan ve verilen hizmetten
memnun olduk.
Plaza
de Sol’un karşı tarafından aşağıya doğru indiğinizde ise geniş caddeleri ile
genelde bakanlıkların ve devlet dairelerinin olduğu bölgeye ulaşmış oluyorsunuz.
Plaza
Mayor gibi merkezi bir yerde bir şeyler yemek istediğinizde kimi numaralarla
karşılaşmak mümkün. Örneğin bir şişe şarap istediğinizde size sunulan iki
seçenekten biri 3 euro diğeri 45 euro olabiliyor. Tabii ki 3 euroluk olan
berbat olduğu için bir anda 45 euroluk şarabı içerken kendinizi
bulabiliyorsunuz. Zaten yiyeceğiniz-içeceğiniz yemekler belli. Paella,
omlet, çeşitli tapaslar (mezeler) ve
sangria…
Madrid
alışveriş için de çekici bir şehir. Yalnızca İspanyol tekstil devleri ve diğer
uluslararası firmaların mağazalarını değil, daha yerli işi, el yapımı, özel
ürünler de bulabilirsiniz. Çok güzel ve özel ayakkabıcılar, dericiler ufak
dükkanlarda sizi bekliyor. Alışveriş keşfi yapabilirsiniz.
Meydanda
Türkçe konuşan dilencilerle karşılaşırsanız da şaşırmayın. Bir kafeden
çıktığınızda kapıda “por un leche caliente, por favor” (bir bardak sıcak süt
için lütfen) diye para isteyen dilenciler Türkçe konuştuğunuzu duyunca “abi,
biraz daha ver” deyip peşine takılabiliyor. Meğer bu çete Bulgaristan’dan
gelmiş meydana.
Madrid’e
gelmişken 1 saat uzaklıkta Ortaçağ şehri olarak korunan, eski başkent Toledo’yu
da ziyaret etmelisiniz. Lakin bizim vaktimiz olmadığı için gidemedik.
Madrid’i
ziyaret ettiğinizde Barselona’ya, Bilbao’ya veya Endülüs bölgesine birkaç
günlük bir ziyaret planınıza eklenebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder