Almanya’nın
şehirleri genelde birbirine benzer, Berlin de Almanya’nın önde gelen
şehirlerindendir ancak Berlin oldukça farklıdır, ayrı bir havası vardır.
Kendini içine çeken, sevdiren, farklı bir şehirdir.
Berlin’e
çok çeşitli motivasyonla gelmek mümkündür. Müzeleri, tiyatroları, Doğu’su ve
Batı’sı ile siyasi tarihin şekillendirdiği bir kesişim noktasıdır.
Berlin’de
ilk kez 4-7 Aralık 2012 tarihinde kaldık. Sonrasında 2 sefer daha ziyaret
ettik. Kışın Berlin çok güzel. Oldukça soğuk bir havada, kar altında, Noel’e
hazırlıkların yoğunlaştığı, her meydanında standların kurulduğu, hediyelik
eşyaların satıldığı, eğlencelerin yapıldığı bir dönemde Berlin’i gezdiğimiz
için şanslı sayılırız.
Berlin
Türkiye’den gelenler için ayrıca rahat bir şehir, çünkü Berlin’de geçirdiğimiz
günlerde her işimizi Türkçe konuşarak hallettik. Karşılaştığımız tüm taksi
şoförleri Türkiyeliydi, gittiğimiz her restoranda Türkler çalışıyordu. Yolda,
sokakta yol sormak istediğinde rahatlıkla bir Türk’e rastlanıldığı için hiçbir
eksiklik yaşanmıyor. Ayrıca Berlinliler İngilizceyi de iyi derece bildikleri
için Almanca bilmeyenler için de iletişim kurmak rahat.
AlexanderPlatz ve Müzeler Adası
Eski
Doğu Berlin sınırlarındaki Alexanderplatz’daki bir otelde kaldık. Biz Doğu
Berlin’e daha fazla ısındık. Alexanderplatz da Doğu Berlin’in merkezinde
Berlin’in simgesi ünlü televizyon kulesinin olduğu meydan. Biraz yakınında
Rathaus (Belediye Sarayı) ve çevresinde güzel restoranlar var. Yine meydanın
yanındaki parkta Marks’la Engels’in heykelleriyle beraber fotoğraf çektirmek
şart.
Köprüden geçip biraz ilerlediğinizde solda Gendarmenplatz adlı güzel,
ufak bir meydanı ziyaret edebilirsiniz. Karşı tarafında ise Müzeler Adasını
göreceksiniz. Berlin’in üç ünlü müzesini gezmek için ayrı bir gün ayırmak
gereklidir ve özellikle ülkemizden götürülen Bergama Sunağının burada olduğunu
unutmamak gerekir.
Müzeler
Adasının ardından ise ünlü Maksim Gorki Tiyatrosunu göreceksiniz. Ziyaretimiz
esnasında bir akşam Maksim Gorki Tiyatrosunda bir oyun izleme fırsatına sahip
olduk. Ayrıca Alexanderplatz’ın yakınında ünlü Halk Tiyatrosu’nu da ziyaret
edebilirsiniz.
Berlin’de
yol bulmak oldukça rahat. Berlin’in simgesi olan trafik ışıklarında duran ve
yürüyen adam (ampelmann) şekillerine de dikkatinizi çekeriz. Doğu Berlin
zamanında tasarlanmış ilginç bir karikatür. Berlin’in ortak sembolü ise ayı.
Yolda
yürürken şayet Berlin Duvarı’nın nereden geçtiğini merak ederseniz yürüdüğünüz
kaldırımlara bakmanız gerekir. Duvar’ın küçük bir kısmı hatıra olarak ayakta
duruyor. Ancak Duvar’ın geçtiği yerler kaldırımlarda küçük plaketlerle
işaretlendiği için Duvar hattının nereden geçtiğini anlayabiliyorsunuz.
Brandenburg Kapısı ve Meclis
Yürüyüşümüzü
sürdürürsek Alexanderplatz’dan merkeze doğru yola çıktığımızda Müzeler Adasını
ve Maksim Gorki Tiyatrosunu geçmiştik. Aynı yol üzerinden dümdüz aşağıya doğru
yol aldığımızda ağaçlarla kaplı güzel bir bulvara çıkıyorsunuz. İlkbahar ve
yazın oldukça yeşil olması gereken bu bulvar kışın da kar altında güzelliğini
koruyor. Bulvarın sonunda Berlin’in ünlü Brandenburg Kapısına varıyoruz. Burası
klasik fotoğraf çekmelik bir alan.
Kapı’nın hemen arkasında Reichstag’a yani
Meclis’e geliyorsunuz. Tarihi Meclisi rehberler eşliğinde gezdiriyorlar ve
binanın en üst katında Almanya’nın siyasi tarihini anlatan ilginç bir müze de
yer almakta. Tarihi meclisin yanında günümüzde daha sık kullanılan yeni
binalarda Alman vekiller çalışmalarını sürdürüyor, biraz ilerisinde de Bundestag/başbakanlık
yer almakta. Reichstag’ın arkası ise Tiergarten denilen büyük bir kent parkı.
Burası da içinde anıtları ile ayrıca gezilmesi gereken bir bölge.
Kapı’nın
olduğu caddenin bir üst caddesine çıkıldığında Yahudi Soykırımı anıtını
göreceksiniz. Büyük bir alanda farklı yüksekliklerde büyük beton bloklardan
oluşan Anıt yakın dönemde inşa edilmiş. Bizim pek hoşumuza gitmedi açıkçası.
Buradan geriye doğru bir üst caddeden yürüdüğünüzde Berlin’in ünlü alışveriş
caddesine denk geliyorsunuz. Bu cadde üzerinde devam ettiğinizde Berlin
Duvarı’nın ayakta bırakılan kalıntılarını görebilir ve ardından da Charlie
Check Point denilen Soğuk Savaş döneminde Amerikan ve Rus askerlerinin
karşılıklı nöbet tuttuğu sınır geçiş noktasına geliyorsunuz.
Kreuzberg
Berlin’de
görülmesi gereken bir diğer bölge de Türklerin yoğunlukla yaşadığı Kreuzberg.
Buraya Küçük İstanbul da denilmekte. Şehrin tam merkezinde yer alan bu bölge
Soğuk Savaş döneminde Berlin Duvarı’nın hemen dibinde olduğu için Almanlarca
çok tercih edilmeyen bir bölgeymiş ve en tehlikeli yer olduğu için Türkler
yerleştirilmiş. Duvar kalkınca Türkler bir anda şehrin merkezinde, oldukça
değerlenen bir bölgede yaşıyor olmuşlar, bu da bazılarını rahatsız ettiği için
bölgeyi boşaltma ve Almanlaştırma amaçlı projeler yapıldığını öğrendik.
Berlin’de
ırkçılık vakalarına rastlanıldığını sohbet ettiğimiz Türklerden dinledik.
Özellikle Duvar’dan sonra Berlin’de fabrikaların kapandığı, sanayinin
taşındığı, bu nedenle iş olanaklarının azaldığı, mevcut hizmete dayalı işlerde
de Türklerin oldukça aktif olması sebebiyle Almanlar arasında ırkçı grupların
oluştuğu dile getirilmektedir.
Berlin
farklı sebeplerle ziyaret edilmesi için bahane bulunması gereken, farklı
mevsimlerde, farklı amaçlarla birçok kez gelinmesi gereken bir şehir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder