25 Mart 2015 Çarşamba

Özgün bir Alman Şehri: BERLİN




Almanya’nın şehirleri genelde birbirine benzer, Berlin de Almanya’nın önde gelen şehirlerindendir ancak Berlin oldukça farklıdır, ayrı bir havası vardır. Kendini içine çeken, sevdiren, farklı bir şehirdir.

Berlin’e çok çeşitli motivasyonla gelmek mümkündür. Müzeleri, tiyatroları, Doğu’su ve Batı’sı ile siyasi tarihin şekillendirdiği bir kesişim noktasıdır.


Berlin’de ilk kez 4-7 Aralık 2012 tarihinde kaldık. Sonrasında 2 sefer daha ziyaret ettik. Kışın Berlin çok güzel. Oldukça soğuk bir havada, kar altında, Noel’e hazırlıkların yoğunlaştığı, her meydanında standların kurulduğu, hediyelik eşyaların satıldığı, eğlencelerin yapıldığı bir dönemde Berlin’i gezdiğimiz için şanslı sayılırız.



Berlin Türkiye’den gelenler için ayrıca rahat bir şehir, çünkü Berlin’de geçirdiğimiz günlerde her işimizi Türkçe konuşarak hallettik. Karşılaştığımız tüm taksi şoförleri Türkiyeliydi, gittiğimiz her restoranda Türkler çalışıyordu. Yolda, sokakta yol sormak istediğinde rahatlıkla bir Türk’e rastlanıldığı için hiçbir eksiklik yaşanmıyor. Ayrıca Berlinliler İngilizceyi de iyi derece bildikleri için Almanca bilmeyenler için de iletişim kurmak rahat.

AlexanderPlatz ve Müzeler Adası





Eski Doğu Berlin sınırlarındaki Alexanderplatz’daki bir otelde kaldık. Biz Doğu Berlin’e daha fazla ısındık. Alexanderplatz da Doğu Berlin’in merkezinde Berlin’in simgesi ünlü televizyon kulesinin olduğu meydan. Biraz yakınında Rathaus (Belediye Sarayı) ve çevresinde güzel restoranlar var. Yine meydanın yanındaki parkta Marks’la Engels’in heykelleriyle beraber fotoğraf çektirmek şart. 




Köprüden geçip biraz ilerlediğinizde solda Gendarmenplatz adlı güzel, ufak bir meydanı ziyaret edebilirsiniz. Karşı tarafında ise Müzeler Adasını göreceksiniz. Berlin’in üç ünlü müzesini gezmek için ayrı bir gün ayırmak gereklidir ve özellikle ülkemizden götürülen Bergama Sunağının burada olduğunu unutmamak gerekir.



Müzeler Adasının ardından ise ünlü Maksim Gorki Tiyatrosunu göreceksiniz. Ziyaretimiz esnasında bir akşam Maksim Gorki Tiyatrosunda bir oyun izleme fırsatına sahip olduk. Ayrıca Alexanderplatz’ın yakınında ünlü Halk Tiyatrosu’nu da ziyaret edebilirsiniz.




Berlin’de yol bulmak oldukça rahat. Berlin’in simgesi olan trafik ışıklarında duran ve yürüyen adam (ampelmann) şekillerine de dikkatinizi çekeriz. Doğu Berlin zamanında tasarlanmış ilginç bir karikatür. Berlin’in ortak sembolü ise ayı.


Yolda yürürken şayet Berlin Duvarı’nın nereden geçtiğini merak ederseniz yürüdüğünüz kaldırımlara bakmanız gerekir. Duvar’ın küçük bir kısmı hatıra olarak ayakta duruyor. Ancak Duvar’ın geçtiği yerler kaldırımlarda küçük plaketlerle işaretlendiği için Duvar hattının nereden geçtiğini anlayabiliyorsunuz.

Brandenburg Kapısı ve Meclis




Yürüyüşümüzü sürdürürsek Alexanderplatz’dan merkeze doğru yola çıktığımızda Müzeler Adasını ve Maksim Gorki Tiyatrosunu geçmiştik. Aynı yol üzerinden dümdüz aşağıya doğru yol aldığımızda ağaçlarla kaplı güzel bir bulvara çıkıyorsunuz. İlkbahar ve yazın oldukça yeşil olması gereken bu bulvar kışın da kar altında güzelliğini koruyor. Bulvarın sonunda Berlin’in ünlü Brandenburg Kapısına varıyoruz. Burası klasik fotoğraf çekmelik bir alan. 

Kapı’nın hemen arkasında Reichstag’a yani Meclis’e geliyorsunuz. Tarihi Meclisi rehberler eşliğinde gezdiriyorlar ve binanın en üst katında Almanya’nın siyasi tarihini anlatan ilginç bir müze de yer almakta. Tarihi meclisin yanında günümüzde daha sık kullanılan yeni binalarda Alman vekiller çalışmalarını sürdürüyor, biraz ilerisinde de Bundestag/başbakanlık yer almakta. Reichstag’ın arkası ise Tiergarten denilen büyük bir kent parkı. Burası da içinde anıtları ile ayrıca gezilmesi gereken bir bölge.



Kapı’nın olduğu caddenin bir üst caddesine çıkıldığında Yahudi Soykırımı anıtını göreceksiniz. Büyük bir alanda farklı yüksekliklerde büyük beton bloklardan oluşan Anıt yakın dönemde inşa edilmiş. Bizim pek hoşumuza gitmedi açıkçası. Buradan geriye doğru bir üst caddeden yürüdüğünüzde Berlin’in ünlü alışveriş caddesine denk geliyorsunuz. Bu cadde üzerinde devam ettiğinizde Berlin Duvarı’nın ayakta bırakılan kalıntılarını görebilir ve ardından da Charlie Check Point denilen Soğuk Savaş döneminde Amerikan ve Rus askerlerinin karşılıklı nöbet tuttuğu sınır geçiş noktasına geliyorsunuz.



Kreuzberg


Berlin’de görülmesi gereken bir diğer bölge de Türklerin yoğunlukla yaşadığı Kreuzberg. Buraya Küçük İstanbul da denilmekte. Şehrin tam merkezinde yer alan bu bölge Soğuk Savaş döneminde Berlin Duvarı’nın hemen dibinde olduğu için Almanlarca çok tercih edilmeyen bir bölgeymiş ve en tehlikeli yer olduğu için Türkler yerleştirilmiş. Duvar kalkınca Türkler bir anda şehrin merkezinde, oldukça değerlenen bir bölgede yaşıyor olmuşlar, bu da bazılarını rahatsız ettiği için bölgeyi boşaltma ve Almanlaştırma amaçlı projeler yapıldığını öğrendik.

Berlin’de ırkçılık vakalarına rastlanıldığını sohbet ettiğimiz Türklerden dinledik. Özellikle Duvar’dan sonra Berlin’de fabrikaların kapandığı, sanayinin taşındığı, bu nedenle iş olanaklarının azaldığı, mevcut hizmete dayalı işlerde de Türklerin oldukça aktif olması sebebiyle Almanlar arasında ırkçı grupların oluştuğu dile getirilmektedir.


Berlin farklı sebeplerle ziyaret edilmesi için bahane bulunması gereken, farklı mevsimlerde, farklı amaçlarla birçok kez gelinmesi gereken bir şehir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder