25 Mart 2015 Çarşamba

Rumeli'nin başkenti: Makedonya-Üsküp




Makedonya’nın başkenti Üsküp yurtdışı tatilini yurtiçinde tatil yapıyormuş rahatlığında yaşamak isteyenler için favori bir şehir. Hem başka bir ülkeyi görüyorsunuz hem de kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz.

Üsküp’ün yakınlığı yalnızca 1.5 saatlik uçak yolculuğundan ibaret değil. Sadece vizesiz ziyaret imkanı sunması da değil. Kültürel ve sosyal açılardan da Balkanlarda bize en yakın yerlerden biri. 
Üsküp görece küçük bir şehir, Makedonya da küçük bir ülke, gezilecek görülecek yerler sınırlı ama Üsküp’e ziyaret size gördüklerinizden daha fazlasını vaat ediyor. Sizi yemek, içki, müzik, sosyal ilişkiler gibi birçok açıdan tatmin ediyor.

Üsküp’e vizesiz seyahatin mümkün olması, dahası ülkemizde Makedonya kökenli yüzbinlerce insanın yaşıyor olması İstanbul ile Üsküp arasında uçak seferlerinin hem çok sık olmasına hem de oldukça ucuza bilet bulmayı mümkün kılıyor. Biz iki sefer Üsküp’e gittik ve her ikisinde de tek yön bileti 50-70 TL arasında bir fiyata bulduk.



Üsküp’te Türklerin yanı sıra Müslüman nüfus içinde Arnavutlar ağırlıklı yer almakta. Ancak Makedonlar da Arnavutlar da Türkçeyi bir nebze de olsa konuşabiliyor veya önemli kelimeleri biliyorlar. Makedonya gezimiz sırasında hiç İngilizce konuşmaya gerek kalmadı, herkesle Türkçe anlaştık.

Makedonya’nın bir diğer özelliği de bizim için çok ucuz olması. Özellikle yeme içme açısından en pahalı restoranlarda dahi rahatça yiyip içip kişi başı 20-25 TL verip ayrılmak mümkün. Taksiler de aynı zamanda çok ucuz. Mesela biz çevre şehirlere özel taksiyle gidip geldik. 4 kişi bir taksiyle kişi başı 15-20 TL’ye çevre şehirlere günübirlik gezi yapabilir.

Yeme-içme anlamında da bizim damak tadımızdan farksız. Bol bol köfte, kuru fasulye, salata yiyeceksiniz. Et yemekleri de çeşitli. Yemeklerimiz ortak. Yemek isimleri Yunanistan’la da ortak ama Yunanistan’daki dolma, sarma, cacık gibi ortak yiyeceklerin tatları bize göre farklı. Oysa Makedonya’da yemeklerin tatları da bizimkiyle aynı.




Makedonya’nın şarapları da oldukça meşhur. Zaten Yugoslavya zamanında tüm ülkenin şaraplarını Makedonya karşılıyormuş. Tikveş bölgesi şarapları öne çıkıyor. Hem çok ucuz hem de çok lezzetli şaraplar. Ayrıca çok şarap içildiğinde genelde baş ağrısı yapar ama Makedon şarapları baş ağrısı da yapmıyor. 8-10 TL’ye çok güzel şaraplar alabilirsiniz. Biz 7-8 şişe aldık yanımızda.

Makedonya’da dericilik de geliştiği için uygun fiyata güzel ayakkabılar, çizmeler, kalpaklar, pabuçlar alabilirsiniz. Minik, anahtarlık boyutunca pabuçlar şans getirdiği için alıp evinize asabilirsiniz.

Makedonya’da etnik ve dini kimliklerin ayrımları çok net ve bu durum oldukça üzücü. Küçük ve güzel bir ülkede etnik ve dini ayrımlara göre insanlar arasında gerilimlerin olması acaba kimlerin işine geliyor? Makedonlar, Arnavutlar, Türkler / Müslümanlar-Hıristiyanlar/ Sünniler-Bektaşiler gibi ayrımlar oldukça net. Bunu şehri ve ülkeyi gezerken de sembollerden, bayraklardan anlamak oldukça mümkün. Topluluklar kendi içlerinde, bir arada yaşamakta ve farklı kimlik grupları arasında gerilimler de zaman zaman ortaya çıkıyor. Hükümet ve bakanlıklar da etnik kimlikler nezdinde paylaşılıyor. Örneğin Türkler Çalışma Bakanlığını üstlenmiş ancak bu paylaşımın bozulması halinde ciddi sorunların çıkmasına engel olacak güvence ne kadar sağlamdır, bu pek net bir husus değil.

Makedonlar Bulgarcanın bir lehçesini konuşuyorlar. Aslında Makedon ulusal kimliği de tartışmalı ve görece yakın dönemde oluşturulmaya çalışılıyor. Geçmişi de Yugoslavya’nın kuruluş dönemine başlıyor ve Makedonlar kendilerini daha net çizgilerle ayırmaya çalışıyorlar. Ulusal kimlik esas olarak iki temel varsayımdan yola çıkarak inşa ediliyor. İlk karşıtlık Yunan milliyetçiliği üzerinden oluşuyor. Bu, antik dönemlere işaret eden, Büyük İskender, Makedon krallığı ve Helenizm üzerinden şekilleniyor ve Yunanlıların değil kendilerinin İskender’in torunları olduğu iddia ediliyor. İkinci karşıtlık ise Türk-Osmanlı tepkisi üzerinden Osmanlı Devletine karşı bağımsızlık mücadelesi veren IMRO (İç Makedonya Devrimci Örgütü) ve dönemin aydınları üzerinden dile getiriliyor. Ancak güncel politikada Türkiye-Makedonya ilişkilerinin olumlu seyir izlemesi, çok sayıda Türk yatırımcının Makedonya’da iş yapması, öte yandan Yunanistan’ın Makedonya’yı isminden dolayı tanımaması ve izlediği karşıt politika nedeniyle antik döneme vurgu öne çıkıyor. Yunanistan’da Selanik’in içinde yer aldığı bölgenin de Makedonya olması ve Helenizmin Yunan kimliği açısından vazgeçilmez olması yeni bir rakibe tepki duyulmasını sağlıyor. Yunanistan’ın baskısı sonucunda zaten Makedonya’nın resmi ismi de FYR Macedonia, yani Eski Yugoslavya Cumhuriyeti olan Makedonya.




Bu anlamda Üsküp’ü gezerken göreceğiniz devasa büyüklükteki heykeller ve yüzlerce daha küçük çapta heykel bu milliyetçi kimliğin inşasına hizmet ederken dağın tepesine dikilen devasa Haç da Hıristiyanlığa vurgu yapıyor. Hakim ulusal kimliğin bu dışlayıcı özelliği Makedonya vatandaşı olan diğer etnik kimlikleri kapsamayı da engelliyor.


Üsküp şehri


Bu kadar politika yeter. Üsküp’e şayet Sabiha Gökçen’den uçarsanız indiğinizde şaşırabilirsiniz, çünkü Üsküp’teki havalimanı Sabiha Gökçen’in bir kopyası, zaten aynı şirket inşa etmiş. Havalimanından şehir merkezi taksiyle yaklaşık 20 dakika ve 20 euroya gidebilirsiniz.



Biz Bit Pazarı denilen eski bölgede Hotel Super 8 otelinde kaldık iki seferde de ve memnun olduk.
Üsküp şehrinin ortasından Vardar Nehri geçiyor. Vardar Nehrinin bir yakası Müslüman kesimin yaşadığı Çarşı bölgesi. Burası tipik bir Osmanlı şehri, aynen muhafaza edilmiş, Türkiye’de dahi bu kadar geniş bir klasik Osmanlı şehri bulmak mümkün değil, belki birkaç mahalle korunmuş oluyor. Bu bölgede küçük, yoksul evler, minik esnaf dükkanları ve köfteciler yer almakta, genelde Arnavutlar ve Türkler oturuyor ve çalışıyor. Pazarlık yaparak hediyelik eşyalar alabilirsiniz.
Vardar Nehrinin öte yakası ise Makedonların oturduğu ve çalıştığı tipik bir Avrupa şehri. Modern şehir bu bölgede kurulup genişlemiş. İki bölgeyi ayıran Vardar Nehrinin üstünden geçen tarihi Taş Köprü de Osmanlının ilk dönemlerinde inşa edilmiş, gayet güzel bir köprü, bol bol fotoğraf çekilecek bir yer.

Çarşı’dan Taş köprüyü geçtiğinizde şehrin modern kısmında geniş bir meydan, Makedonya Meydanını göreceksiniz. Burada dev bir heykel olarak Büyük İskender atının üstünde şahlanmış vaziyette doğuya yönelmişken sizi karşılayacak. Köprünün Müslüman tarafında da Büyük İskender’in babası Filip’in dev heykeli de sonrasında inşa edilmiş. Meydanın etrafında, nehrin iki yakasında ve yeni yapılan diğer köprülerde onlarca heykeli inceleyebilirsiniz.





Meydanın ve nehrin etrafında çok sayıda yeni bina da yapılmakta ve şehir merkezinin görünümü büyük oranda değişiyor. Yeni binalar genelde antik binaları andırır şekilde sütunlar konularak inşa ediliyor ve tarihi geçmişe referans veriyor. İnşaatlar devam etse de büyük oranda meydanın düzenlenmesi bitmiş durumda.  Yüksek mahkeme, bakanlıklar ve müze işlevine sahip binalar ve çevresindeki köprüler geceleri ışıklandırıldığında gayet güzel, hoş bir görüntü oluşuyor.

Çok sayıda heykel, köprü, antik dönem binalarına göndermede bulunan sıfır kilometre devasa binalar, ışıklandırmalar, antik döneme referans veren taklar, kapılar ilk başta size şaşırtıcı ve yorucu gelebilir. Sonuçta Ankara’da belediyenin inşa ettiği benzerlerine göre gayet kaliteli ve estetik oldukları teslim edilebilir. Zaten heykeller Floransa’da yaptırılıyormuş. Ancak yoksul bir ülkenin sosyalist dönemde çalışan fabrikaları kapatılmışken devletin paraları bunlara harcamasını da garipseyebilirsiniz, bunların hepsini biz de hissettik. Ancak bu harcamaların bir yanı bahsini ettiğimiz ulusal kimlik inşasına ve tarih bilincinin oluşumuna hizmet ederken öte yandan politik olarak Avrupa Birliği’ne aday üye olan ülkenin Avrupalılık kimliğini benimsemesini ve kendisini diğer Yugoslav devletlerinden ayırmasını sağlıyor. Öte yandan turizmi geliştiriyor ve Üsküp’ün turistik destinasyonlar içine girmesini sağlıyor. Uluslararası medyada reklamların da etkisiyle International Herald Tribüne 2015 yılında ziyaret edilmesi gereken 100 şehir arasında Üsküp’ü de sayıyor ve meydanın görünümü çekici bir şekilde sunuluyor. Yoksa Üsküp’te görülecek yerler sınırlı. Kültürel açıdan bize çekici gelse de Avrupalı turist için pek de ilgi çekici bir yer sayılmaz. Ancak ucuzluğu, meydanın çekiciliği ve yakın çevredeki doğal güzellikler ile Üsküp de turistlerin ilgi gösterdiği bir şehir halini almaya başlıyor.




Üsküp’ü yürüyerek gezmek gerekir. Çarşı kısmını sokak sokak gezersiniz. Çok sayıda tarihi hamam, cami ve hanı ziyaret edebilirsiniz. Çarşının üst tarafındaki Kale’yi ziyaret edip Vardar Ovasına kuşbakışı bakabilirsiniz. Kalenin içi genelde kilitli oluyor. Gezerken çok sayıda kahve ve çay bahçesinde oturup dinlenebilirsiniz. Taş Köprü’yü geçtikten sonra Meydanın çevresinde gezebilirsiniz. Çok sayıda otel, bar ve kafe meydanda yer alıyor. Hizmet kalitesi yüksek, personelin ilgisi gayet iyi. Nehir kenarında yürüyüş yapıp nehre bakan kafe ve barlarda da zaman geçirebilirsiniz. Veya Meydandan dümdüz ilerleyip tarihi Tren Garına doğru yürüyebilirsiniz. Trafiğe kapalı yolda yürürken yine sağlı sollu sıralanan kafelerde, barlarda zaman geçirebilirsiniz. Biraz ileride sol tarafta Maria Teresa Müzesini ziyaret edebilirsiniz. Maria Teresa müzenin olduğu evde yaşamış. Yolun sonunda Tarihi Tren Garını göreceksiniz. Artık burası gar değil, müze, müzenin girişindeki saat 1963’teki depremde durmuş ve halen o anı gösteriyor. Tarihi Garın yanında da Türk sermayesinin Üsküp’e hediyesi (!) bir AVM göreceksiniz. AVM’de çok sayıda Türk firmasının dükkanı yer alıyor. Şehre en tepeden bakmak istiyorsanız dağın tepesindeki Haç’a (Millenium Cross) çıkabilirsiniz. Sis yoksa tüm ovayı görebilirsiniz.


Matka kanyonu     

 



Üsküp’e taksiyle 20 dakika uzaklıkta bir doğa harikası. Taksiyle 25 euroya gittik. 3 saat orada zaman geçirdik.  Kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir yer. Biz Ocak ayında gittiğimiz için her yer kardı ve eminiz ki her mevsimin güzelliği bir başkadır.

Matka Kanyonu aslında bir baraj gölü. Çok güzel bir nehir, yanında orman ve dağ. Nehrin kenarındaki dar yolda yaklaşık 1 km küçük bir yürüyüş yolunda ilerliyorsunuz, barajı geçince nehir bir göle dönüşüyor. Çok soğuk bir su. Kanyonun sonunda güzel bir restoran var. Burada fiyatlar şehir merkezine göre pahalı, şarap içip, birkaç meze atıştırılıp zaman geçirilebilir.





Ziyaret ettiğimiz restoranlar


Üsküp gezisi bizim için bir gurme gezisi oldu. Yemeklerin çeşitliliği, damak tadımızla ortaklığı ve en güzel restoranda dahi fiyatların gayet uygun olması bizi motive etti ve her akşamı güzel bir restoranda geçirdik.

Skopski Merak restoranı şehir merkezinin biraz dışında, taksiyle gidebilirsiniz. Gayet güzel bir restoran. Biz yılbaşı eğlencesini-yemeğini Merak’ta yaşadık. Yemekler ve servis gayet kaliteliydi, personel çok ilgiliydi. Müzik çok iyiydi, opera sanatçıları çok güzel Makedonya türküleri söyledi, zaten çoğu tanıdık türküler. Bizim dışımızda herkes şehrin yerlisiydi ve çok eğlenceliydi. Bol bol “horon” oynadık ama horonu çok ciddi bir yüz ifadesiyle oynuyorlar…




Old Housa (Stara Kuki) meydana yakın tarihi bir Osmanlı-Makedon köşkü. Osmanlı zamanında maliye bakanlığının yeriymiş. Güzel bir avlu ve bahçe ve klasik bir Osmanlı köşkü. Restoran ama aynı zamanda müze, Osmanlı döneminin eşyaları sergileniyor. Yemekleri, şarapları gayet güzeldi.

Meydanda Pelister ve Bistro London da hem akşam yemekleri için hem de bar olarak gayet güzel mekanlar. Meydanı, insanları izlemek için uygun bir yer.


Tetova (Kalkandelen) – Gostivar


Günübirlik bir tur olarak 2 taksiye atlayıp Gostivar ve Tetova’yı ziyaret ettik. Yol boyunca Makedonya ovasını, şirin köyleri seyrederek ülkeyi tanımaya çalıştık.



Gostivar 2 saat uzaklıkta, Türklerin en yoğun yaşadığı ve çoğunluğu Arnavutların oluşturduğu bir şehir. Şehirde bir saat kulesi var ama başka bir şey yok. Çirkin yapıların yer aldığı bir şehir. Çok güzel bir nehir geçse de ve şehir gayet güzel bir hale gelebilirken şehirciliğe hiç özen gösterilmemiş. Burada börek yiyip kısa süre durup ayrıldık, bu şehri de görmüş olduk.

Tetova Üsküp ile Gostivar arasında, her iki yere de 1 saat uzaklıkta. Üsküp kadar olmasa da büyük bir şehir. Büyük bir üniversite de var. Tetova’nın girişinde Harati Baba Dergahını ziyaret ettik. Burası bir Bektaşi Dergahı.  1538 yılında Kanuni zamanında Mahi Devran Sultanın ağabeyi tarafından kurulmuş. Yugoslavya zamanında eğlence mekanı, restoran olarak kullanılmış. Sonrasında yeniden dergah olmuş. 2000’li yılların başlarında Selefi gruplarla kavga yaşanmış, Ohrid Anlaşması ile çözüm bulunmuş ancak 2010 yılında Selefi gruplar şiddet kullanarak bazı binaları işgal etmiş. Biz ziyaret ettiğimizde zikir sesleri duyunca şaşırmıştık, Bektaşiliğe uygun bulmamıştık, sonrasında bu seslerin Selefi grup tarafından çıkarıldığını öğrendik, tedirgin olduk. Bu esnada Bektaşi dervişi Abdulmuttalip Bekiri bizi karşıladı, çok hoş bir Türkçeyle bizi odasına davet etti, ağırladı, sohbet ettik.



Ardından şehir merkezindeki Alaca Cami’yi ziyaret ettik. İki kız kardeşin yaptırdığı cami alışılmışın dışında rengarenk süslenmiş. Gayet güzel bir camiydi. Bu iki tarihi binadan sonra şehirden ayrıldık.
Bir başka gün de Manastır’ı ziyarete dip Ohrid Gölünde kalmayı düşünüyorduk ancak yoğun kar nedeniyle yollar kapalıydı ve bunu gerçekleştiremedik.      








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder