İsviçre dünyanın en güzel ülkelerinden biri. Dağları,
gölleri, nehirleri ve düzeni ile ziyaret edenleri cezbeden bir yanı var. Ancak huzur
ve kurallar monotonluk ve sıkıcılıkla da eşdeğer hale gelebilir. Her şey
kurallı, her şey öncesinde belirlenmiş, tek yapılması gereken ve tek beklenti
kurallara uymak. Bunları sorun etmeyenler açısından İsviçre gezilmesi,
görülmesi gereken, dinlendirici, harika doğa manzaralarının, dağların,
nehirlerin ve göllerin birbirinden güzel manzaraları ortaya çıkardığı bir ülke.
Coğrafi konumu nedeniyle Avusturya, Almanya, Fransa ve
İtalya gibi çevre ülkelere geçiş de rahatlıkla mümkün. Biz ucuz uçak bileti
imkanı sayesinde Basel’e birçok kez gidip, biraz İsviçre’yi gezdikten sonra
İtalya, Fransa ve Almanya şehirlerine doğru yolculuklara çıktık.
Bu yazı da İsviçre üzerine genel gözlemlerimizi
paylaşacağız. Zürih, Basel, Cenevre, Thun, Fribourg üzerine gözlemlerimize ayrı
yazılarda yer vereceğiz.
İsviçre’de kurallara uymak için öncesinde bilgi sahibi olmak
şart. Yoksa canınız sıkılabilir. İsviçre toplumu bu kuralları içselleştirmiş ve
ufak bir hatanızda sizi polise ispiyonlayabilir. Bunu kötü bir şey olarak
değil, bir görev olarak görürler. Örneğin Türkiyeli göçmen arkadaşlarımız
arasında akşam 9’dan sonra gürültü yapılmaması önemli bir uyarıdır. Yoksa polis
gelebilir. Bunu İsviçreli bir arkadaşımıza söylediğimizde bunun zaten doğal
olduğu ve 9’dan sonra gürültü yapmanın saçma olduğu üzerine bir ders alırsınız.
Yada otoyolda araba kullanıyorsanız hız sınırına kesinlikle uymalısınız, yoksa
ceza yemeniz kaçınılmazdır. Bu nedenle şehirlerarası otobanda giderken 100 Km
hız sınırı sebebiyle farklı şeritlerde arabalarla uzun süre yan yana
gidebilirsiniz. Yolda insanlarla tartışmak çok mümkün değil ama oldu ya
birisiyle ağız dalaşına girdiniz, birbirinizin üstüne yürüdünüz, aman ilk
yumruğu siz atmayın, ne olursa olsun ilk saldıran suçludur, ilk saldırıya
uğradıktan sonra karşınızdakine istediğinizi yapabilirsiniz, bu sizin
haklılığınızı bozmaz, bu nedenle burun buruna birbirine bağıran ama kollarını
kaldırmayan insanlar görürseniz şaşırmayın. Veya komşunuz arabayı parka yanlış
şekilde park ettiğiniz için sizi şikayet edebilir vb…
İsviçre’de çok iyi bir tren sistemi var. O nedenle özel
araba yerine trenle yolculuğu tavsiye ediyoruz. Trenler her şehre gidiyor, çok
sık seferler var, gayet de hızlılar, konforlular ancak biraz pahalılar.
İsviçre’den Avrupa’nın her yerine tren bulabilirsiniz. Uzun kalacaksanız veya
sık tren kullanacaksanız İsviçre tren şirketi SBB’nin çeşitli indirim kartları
var veya uçakta olduğu gibi erken alırsanız ucuza bulabilirsiniz. Biz İsviçre
içinde ve çevre ülkelerinde yaptığımız gezide çok tren kullanacağımız için
interrail kullanmış ve 2 bin TL’lik tren bileti yerine 600 TL ödeyerek çok
büyük kara geçmiştik.
Trende dikkat etmeniz gereken esas konu saatleri. Tren perondan 18.28’de kalkıyorsa tam o dakika ve saniyede hareket eder, kimse var mı yok mu, koşturan var mı diye bakmaz. Hatta bir keresinde garip şekilde saatim bir dakika geri olduğu için bavulu trene yerleştirip ardından trenden bir adım dışarı çıkıp tanıdıklarıma sarılırken kapı kapandı ve bavulum gözümün önünde gitti. Tabii, bu saçma talihsizliği görevlilere bildirince gayet kurallı ve iyi işleyen bir sistemi olan İsviçre’de bavulum bulunmuş ve tarafıma iade edilmişti.
Trende bilet ve pasaport kontrolü sıkça yapılmaktadır. Hatta
işi o kadar abartırlar ki karşılaşan iki üniformalı polis veya bilet denetçisinin
birbirlerinin kimliklerini dahi kontrol ettiklerine tanık olduk. Ayrıca
yabancı gördüklerinin kimlikleriyle özel olarak ilgilenmekteler. Ben esmer
olduğum için istisnasız pasaportumun ayrıntılı şekilde incelemesine maruz
kaldım. Siyahlara yönelik muamele ise daha kötü ve ayrıntılı. İsviçreli arkadaş
edinirseniz gayet iyi insanlar ancak Avrupa’da ırkçılığın en yaygın olduğu
ülkeler arasında olduğu da unutulmamalı.
Bir akşam konukları olduğumuz Fribourg’un köyünde oturan
arkadaşımızın ailesi sayesinde kırsalda yaşayan İsviçreli bir aileyi tanıma imkanımız
oldu ve kendi aile yapımızla şaşırtıcı benzerlikler bulduk. Özellikle ataerkil
aile yapısının belirginliği ilgimizi çekti. Köydeki güzel evlerinin
bahçesinde baba mangal yaparken anne ve kızı yemeğe servis yapıyor, tabağımızda
yemek bitince baba kaş-göz hareketiyle anneyi veya kızı uyarıyor, onlar da
hemen tabağı yeniliyor ve yeni bir şey öneriyor. Fribourg’a Basel veya Zürih’ten
Cenevre veya Lozan’a giderken yolda uğrayabilirsiniz, minik, şirin bir şehir. Nehre
tepeden bakan terasları olan güzel kafeleri ve tarihi bir kilisesi olan bir
şehir.
İsviçre yüzyıllardır savaş yapmaması, nötr dış politikası ve
barışçıllığı ile bilinse de aslında zorunlu askerliğin devam ettiği oldukça
militarist bir ülke. Denize kenarı olmamasına karşın gölleri sebebiyle donanması
olan tek ülke. Silah kaçakçılığı ve kara para aklama yönleri zaten biliniyor.
Özcesi masum bir ülke değil, zenginliğin kaynağı da dağlardan akan sular ve
göller değil.
İsviçre pahalı bir ülke. Yolculuk, yeme-içme ve oteller
gereksiz bir pahalılık var. İsviçre vizesi alırken dahi size farklı, daha
olumlu yaklaştıklarını görmek mümkün. Size diğer ülkeler gibi potansiyel
mülteci muamelesi değil müşteri gibi yaklaşıyorlar.
İsviçre’de her şey düzenli demiştik, insanların yaşamları da
öyle. Her şey rutinde. Örneğin sabah 5’de koşuya çıkan çok sayıda insan var.
Erkenden işe gidip ona göre erken çıkmak, haftasonu belirli bir saatte bara
gitmek, belirli zamanlarda aile ile piknik yapmak vb, her şey sıkıcı bir
düzenlilik içinde. Çok güzel bir dağa tırmanıyorsunuz, orman, dereler, manzara…
Piknik alanlarına geliyorsunuz, ormanı yakmamanız ve çevreyi kirletmemeniz için
mangal alanları özel olarak hazırlanmış ve mangalda kullanacağınız tüm çıra ve
odunları tek boy halinde sıra ile dizilmiş bulabiliyorsunuz. Her şey düşünülmüş,
tek yapmanız gereken ateşi yakmanız. Bu bize ilk başta mükemmel bir hizmet
olarak geliyor ama bir süre sonra tüm bunlar aşırı bir sıkıcılık, sıradanlık ve
yabancılaşma da yaratıyor. Her şeyin kurallı, düzenli ve kontrol altında
olması, kuralları hafif bozduğunuzda, örneğin 100 km yerine 105 km ile
gittiğinizde, akşam 9’da bahçenizde arkadaşlarınızla sohbet edip eğlenirken
sesinizi hafif yükseltmeniz gibi durumlarda polisi karşınızda bulmanız itici
bir durum.
İsviçre küçük bir ülke. Tabii yüksek dağları göz önüne
alındığında ülkenin coğrafi derinliği oldukça büyük bir ülke görünümünü
sağlıyor. Ülke küçük olmasına karşın farklı diller ve bölgelere bölünmüş
durumda. Almanca, İtalyanca, Fransızca ve yerel bir dil olan Romanşça halk
arasında konuşuluyor. Ancak bir İsviçrelilik ruhu yaratılmış. Bunda ekonomik
rahatlık belirleyici olmalıdır. Almanya, İtalya ve Fransa’dan durumları gayet
iyi sonuçta. Ekonomik refahın yanı sıra tarihsel olarak İsviçrelilerin
kendilerini Alp Dağları halkı olarak görmesi, Avrupa’daki ilk burjuva
devrimlerinden birini gerçekleştirmeleri, kendi içlerinde demokratik ve
konfederal bir yapı kurmaları ve farklı dilleri konuşan etnik yapıların komşu
ülkelerin ulusal birliklerinin kurulmadan önce ulusal birliklerini kurmuş olmaları gibi çeşitli etkenler de buna neden olmakta. İsviçre’de hiçbir zaman dil ve
mezhep üzerinden ayrılıkçı ve komşu ülkeyle birleştirmeyi hedefleyen bir siyasi
hareket ortaya çıkmamış.
Eğer yolunuz yazın İsviçre’ye düşerse göllerde yüzmeyi ihmal etmeyin. Bir deniz değil ama temizliğine güvenebilirsiniz. Tabii dağ suları ile beslendiği için de biraz soğuk.
Tekstil ürünlerinde bir numara yok. İnsanlarının modayı takip ettikleri de
söylenemez. Tüm zenginliğe rağmen insanlar İtalya veya Fransa’daki gibi havalı
gezmiyor.
Ama çikolataları dünyaca meşhur, almamak olmaz. Şarapta pek
iyi değiller ama kırmızı şarapları daha kötü. İçilecekse beyaz şarapları
denilebilir. Dondurmaları da gayet lezzetli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder