25 Mart 2015 Çarşamba

İsviçre hakkında notlar




İsviçre dünyanın en güzel ülkelerinden biri. Dağları, gölleri, nehirleri ve düzeni ile ziyaret edenleri cezbeden bir yanı var. Ancak huzur ve kurallar monotonluk ve sıkıcılıkla da eşdeğer hale gelebilir. Her şey kurallı, her şey öncesinde belirlenmiş, tek yapılması gereken ve tek beklenti kurallara uymak. Bunları sorun etmeyenler açısından İsviçre gezilmesi, görülmesi gereken, dinlendirici, harika doğa manzaralarının, dağların, nehirlerin ve göllerin birbirinden güzel manzaraları ortaya çıkardığı bir ülke.

Coğrafi konumu nedeniyle Avusturya, Almanya, Fransa ve İtalya gibi çevre ülkelere geçiş de rahatlıkla mümkün. Biz ucuz uçak bileti imkanı sayesinde Basel’e birçok kez gidip, biraz İsviçre’yi gezdikten sonra İtalya, Fransa ve Almanya şehirlerine doğru yolculuklara çıktık.

Bu yazı da İsviçre üzerine genel gözlemlerimizi paylaşacağız. Zürih, Basel, Cenevre, Thun, Fribourg üzerine gözlemlerimize ayrı yazılarda yer vereceğiz.

İsviçre’de kurallara uymak için öncesinde bilgi sahibi olmak şart. Yoksa canınız sıkılabilir. İsviçre toplumu bu kuralları içselleştirmiş ve ufak bir hatanızda sizi polise ispiyonlayabilir. Bunu kötü bir şey olarak değil, bir görev olarak görürler. Örneğin Türkiyeli göçmen arkadaşlarımız arasında akşam 9’dan sonra gürültü yapılmaması önemli bir uyarıdır. Yoksa polis gelebilir. Bunu İsviçreli bir arkadaşımıza söylediğimizde bunun zaten doğal olduğu ve 9’dan sonra gürültü yapmanın saçma olduğu üzerine bir ders alırsınız. Yada otoyolda araba kullanıyorsanız hız sınırına kesinlikle uymalısınız, yoksa ceza yemeniz kaçınılmazdır. Bu nedenle şehirlerarası otobanda giderken 100 Km hız sınırı sebebiyle farklı şeritlerde arabalarla uzun süre yan yana gidebilirsiniz. Yolda insanlarla tartışmak çok mümkün değil ama oldu ya birisiyle ağız dalaşına girdiniz, birbirinizin üstüne yürüdünüz, aman ilk yumruğu siz atmayın, ne olursa olsun ilk saldıran suçludur, ilk saldırıya uğradıktan sonra karşınızdakine istediğinizi yapabilirsiniz, bu sizin haklılığınızı bozmaz, bu nedenle burun buruna birbirine bağıran ama kollarını kaldırmayan insanlar görürseniz şaşırmayın. Veya komşunuz arabayı parka yanlış şekilde park ettiğiniz için sizi şikayet edebilir vb…




İsviçre’de çok iyi bir tren sistemi var. O nedenle özel araba yerine trenle yolculuğu tavsiye ediyoruz. Trenler her şehre gidiyor, çok sık seferler var, gayet de hızlılar, konforlular ancak biraz pahalılar. İsviçre’den Avrupa’nın her yerine tren bulabilirsiniz. Uzun kalacaksanız veya sık tren kullanacaksanız İsviçre tren şirketi SBB’nin çeşitli indirim kartları var veya uçakta olduğu gibi erken alırsanız ucuza bulabilirsiniz. Biz İsviçre içinde ve çevre ülkelerinde yaptığımız gezide çok tren kullanacağımız için interrail kullanmış ve 2 bin TL’lik tren bileti yerine 600 TL ödeyerek çok büyük kara geçmiştik.

Trende dikkat etmeniz gereken esas konu saatleri. Tren perondan 18.28’de kalkıyorsa tam o dakika ve saniyede hareket eder, kimse var mı yok mu, koşturan var mı diye bakmaz. Hatta bir keresinde garip şekilde saatim bir dakika geri olduğu için bavulu trene yerleştirip ardından trenden bir adım dışarı çıkıp tanıdıklarıma sarılırken kapı kapandı ve bavulum gözümün önünde gitti. Tabii, bu saçma talihsizliği görevlilere bildirince gayet kurallı ve iyi işleyen bir sistemi olan İsviçre’de bavulum bulunmuş ve tarafıma iade edilmişti.

Trende bilet ve pasaport kontrolü sıkça yapılmaktadır. Hatta işi o kadar abartırlar ki karşılaşan iki üniformalı polis veya bilet denetçisinin birbirlerinin kimliklerini dahi kontrol ettiklerine tanık olduk. Ayrıca yabancı gördüklerinin kimlikleriyle özel olarak ilgilenmekteler. Ben esmer olduğum için istisnasız pasaportumun ayrıntılı şekilde incelemesine maruz kaldım. Siyahlara yönelik muamele ise daha kötü ve ayrıntılı. İsviçreli arkadaş edinirseniz gayet iyi insanlar ancak Avrupa’da ırkçılığın en yaygın olduğu ülkeler arasında olduğu da unutulmamalı.




Bir akşam konukları olduğumuz Fribourg’un köyünde oturan arkadaşımızın ailesi sayesinde kırsalda yaşayan İsviçreli bir aileyi tanıma imkanımız oldu ve kendi aile yapımızla şaşırtıcı benzerlikler bulduk. Özellikle ataerkil aile yapısının belirginliği ilgimizi çekti. Köydeki güzel evlerinin bahçesinde baba mangal yaparken anne ve kızı yemeğe servis yapıyor, tabağımızda yemek bitince baba kaş-göz hareketiyle anneyi veya kızı uyarıyor, onlar da hemen tabağı yeniliyor ve yeni bir şey öneriyor. Fribourg’a Basel veya Zürih’ten Cenevre veya Lozan’a giderken yolda uğrayabilirsiniz, minik, şirin bir şehir. Nehre tepeden bakan terasları olan güzel kafeleri ve tarihi bir kilisesi olan bir şehir.

İsviçre yüzyıllardır savaş yapmaması, nötr dış politikası ve barışçıllığı ile bilinse de aslında zorunlu askerliğin devam ettiği oldukça militarist bir ülke. Denize kenarı olmamasına karşın gölleri sebebiyle donanması olan tek ülke. Silah kaçakçılığı ve kara para aklama yönleri zaten biliniyor. Özcesi masum bir ülke değil, zenginliğin kaynağı da dağlardan akan sular ve göller değil.

İsviçre pahalı bir ülke. Yolculuk, yeme-içme ve oteller gereksiz bir pahalılık var. İsviçre vizesi alırken dahi size farklı, daha olumlu yaklaştıklarını görmek mümkün. Size diğer ülkeler gibi potansiyel mülteci muamelesi değil müşteri gibi yaklaşıyorlar.




İsviçre’de her şey düzenli demiştik, insanların yaşamları da öyle. Her şey rutinde. Örneğin sabah 5’de koşuya çıkan çok sayıda insan var. Erkenden işe gidip ona göre erken çıkmak, haftasonu belirli bir saatte bara gitmek, belirli zamanlarda aile ile piknik yapmak vb, her şey sıkıcı bir düzenlilik içinde. Çok güzel bir dağa tırmanıyorsunuz, orman, dereler, manzara… Piknik alanlarına geliyorsunuz, ormanı yakmamanız ve çevreyi kirletmemeniz için mangal alanları özel olarak hazırlanmış ve mangalda kullanacağınız tüm çıra ve odunları tek boy halinde sıra ile dizilmiş bulabiliyorsunuz. Her şey düşünülmüş, tek yapmanız gereken ateşi yakmanız. Bu bize ilk başta mükemmel bir hizmet olarak geliyor ama bir süre sonra tüm bunlar aşırı bir sıkıcılık, sıradanlık ve yabancılaşma da yaratıyor. Her şeyin kurallı, düzenli ve kontrol altında olması, kuralları hafif bozduğunuzda, örneğin 100 km yerine 105 km ile gittiğinizde, akşam 9’da bahçenizde arkadaşlarınızla sohbet edip eğlenirken sesinizi hafif yükseltmeniz gibi durumlarda polisi karşınızda bulmanız itici bir durum.

İsviçre küçük bir ülke. Tabii yüksek dağları göz önüne alındığında ülkenin coğrafi derinliği oldukça büyük bir ülke görünümünü sağlıyor. Ülke küçük olmasına karşın farklı diller ve bölgelere bölünmüş durumda. Almanca, İtalyanca, Fransızca ve yerel bir dil olan Romanşça halk arasında konuşuluyor. Ancak bir İsviçrelilik ruhu yaratılmış. Bunda ekonomik rahatlık belirleyici olmalıdır. Almanya, İtalya ve Fransa’dan durumları gayet iyi sonuçta. Ekonomik refahın yanı sıra tarihsel olarak İsviçrelilerin kendilerini Alp Dağları halkı olarak görmesi, Avrupa’daki ilk burjuva devrimlerinden birini gerçekleştirmeleri, kendi içlerinde demokratik ve konfederal bir yapı kurmaları ve farklı dilleri konuşan etnik yapıların komşu ülkelerin ulusal birliklerinin kurulmadan önce ulusal birliklerini kurmuş olmaları gibi çeşitli etkenler de buna neden olmakta. İsviçre’de hiçbir zaman dil ve mezhep üzerinden ayrılıkçı ve komşu ülkeyle birleştirmeyi hedefleyen bir siyasi hareket ortaya çıkmamış.

Eğer yolunuz yazın İsviçre’ye düşerse göllerde yüzmeyi ihmal etmeyin. Bir deniz değil ama temizliğine güvenebilirsiniz. Tabii dağ suları ile beslendiği için de biraz soğuk.

Tekstil ürünlerinde bir numara yok.  İnsanlarının modayı takip ettikleri de söylenemez. Tüm zenginliğe rağmen insanlar İtalya veya Fransa’daki gibi havalı gezmiyor.

Ama çikolataları dünyaca meşhur, almamak olmaz. Şarapta pek iyi değiller ama kırmızı şarapları daha kötü. İçilecekse beyaz şarapları denilebilir. Dondurmaları da gayet lezzetli. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder