10 Nisan 2017 Pazartesi

Oxford'un 4 koleji: St Edmund Hall, All Souls College, Balliol College ve Keble College

Bu yazımızda Oxford Üniversitesi’nin dört önemli tarihi kolejini tanıtacağız. Kolejler Oxford’u Oxford yapan ve şehrin tarihi mekanlarını oluşturan ve günümüzde de faaliyette olan eğitim kurumlarıdır. Bu dört kolej de şehir merkezinde yer alıyor ve her ne kadar Harry Potter filmiyle tanınan Christ Church ve Magdelen Koleji kadar ön planda olmasa da küçük ve tarihi kolejler olarak gezilmeye değer mekanlar.
Tüm kolejlerde olduğu gibi buraları da ziyaret etmeden önce internet sitesinden misafir kabul saatlerini öğrenmenizde fayda var. Yine yemekhaneleri gezmek istiyorsanız öğle yemeği saatine denk gelmemekte fayda var, koleji gezseniz dahi öğle yemeği sırasında yemekhaneye misafir alınmıyor. Bu kolejlerin bir kısmı ücretsizken girişte birkaç pound karşılığı bilet satanlar da var.


St Edmund Hall, İngiltere’nin ilk başpiskoposlarından olan ve Oxford Üniversitesi’nin ilk dönemlerinde hocalık yapan St Edmund adına kurulan bir kolej. Oxford Üniversitesi’nin en eski koleji olduğunu iddia eden St Edmund Hall’un tarihi 1200’lü yıllara gidiyor. İsmindeki “Hall” da bu tarihselliğe işaret ediyor çünkü “kolej” isimlendirmesi daha geç yüzyıllarda kabul ediliyor. St Edmund Hall resmi bir kolej olsa da isminde “College” yerine “Hall” kelimesini korumayı sürdürüyor.
St Edmund Hall, Oxford’un merkezinde High Street üzerinden Queens Lane ara sokağında yer alıyor. High Street üzerindeki meşhur Queens Lane Coffee’nin yan sokağından bulabilirsiniz ve bu kafenin sahibinin de bir Türk işkadını olduğunu belirtmekte fayda var. Küçük bir kolej olduğu için kısa sürede gezebilirsiniz. Dersliklerin ve ofislerin olduğu avlunun arkasındaki bahçede Oxford’un en eski kiliselerinden birini bulacaksınız. Bugün bu kilise kitaplık olarak kullanılıyor. Bahçede ayrıca St Edmund’un heykelini de göreceksiniz.


All Souls College High Street üzerindeki kapısından misafirleri kabul ediyor. Bu kolejin hemen yanında meşhur Radcliffe Meydanı ve Üniversite Kilisesi de yer alıyor. Aslında All Souls Koleji Oxford’un meşhur simgesel fotoğraflarında yer alan bir kolej. Burada da avluyu ve kiliseyi gezebilirsiniz. Hava güzel olduğunda çok sayıda genci avluda oturup sohbet ederken görebilirsiniz.


Balliol Koleji ise Broad Street üzerinde. Radcliffe meydanının ardından Sheldonian Tiyatrosunun olduğu caddede yer alıyor. Yine Cornstreet’in sonundaki Debenhams’ın karşı caddesi denilebilir. Oxford’un en çok gezilen bölgesinde. Balliol Koleji de Oxford’un en eski kolejlerinden. Diğer kolejlerde olduğu gibi küçük, güzel bir avlunun ardından geniş bir bahçeye çıkacaksınız. Bahçenin diğer köşesinde kolejin tarihi yemekhanesini gezebilirsiniz. Burası Christ Church’ün yemekhanesine nazaran çok daha küçük ve mütevazı ama aynı usulde inşa edilmiş bir mekan. Duvarlarındaki resimler ilginizi çekebilir.
Keble College ise ismini 19. yüzyılda  dini bir akım başlatan John Kable’dan almaktadır. Keble Koleji Doğal Tarih Müzesinin hemen karşısında mimarisiyle dikkatleri çeken bir kolej. Diğer kolejlere göre daha farklı bir mimarisi var. Keble Kolejinin geniş bahçesi ve avlusunu gezdikten sonra yemekhanesini ziyaret edebilirsiniz. Keble kolejinin tarihi yemekhanesi geniş ve oldukça güzel.

Bu dört kolej de şehrin merkezinde olmasına karşın içine girdiğinizde şehir gürültüsünün bir anda kaybolduğunu, huzurlu bir sessizliği sadece kuş cıvıltılarının bozduğunu göreceksiniz. Şehir içinde yürürken bu kolejlere uğrayıp avlusundaki sıralara oturup dinlenebilir, kuş seslerini dinleyebilir ve tarihi binalardaki ayrıntılı tasvirleri ve heykelleri daha detaylı seyredebilirsiniz.

18 Mart 2017 Cumartesi

İngiltere’de Havai Fişek Gecesi (Bonfire Night)


İngiltere’ye ne zaman gelirseniz gelin sürekli olarak önemli bir günün gündemde olduğunu, haftalar öncesinden o gün için hazırlıklar yapıldığını ve sözkonusu günde de çeşitli etkinlikler olduğunu göreceksiniz. Bunun bir örneği de her 5 Kasım’da kutlanan Bonfire Night, havai fişek gecesidir.
Aslında kutlamalar bir hafta öncesinden başlar. Marketlerde havai fişekler ve çeşitli ufak çatapatlar, patlayıcılar satılır. Gençler, çocuklar başta olmak üzere çok sayıda insan evlerinin bahçesinden havai fişek atar, gürültü çıkarır. Ayrıca bazı sivil toplum kuruluşları ve şirketler de özel havai fişek gösterileri düzenler. Bu etkinliklerde biletlerden ve diğer satılan ürünlerden alınan gelir çeşitli hayır kurumlarına bağışlanır.
1 hafta boyunca şehrin çeşitli yerlerinden havai fişek gürültüsü duymak ve gösterileri izlemek zamanla ilginin kaybolmasına da neden olabilir. Ayrıca çocukların ve bebeklerin korkması da doğaldır. Eğlencenin yanında ciddi bir rahatsızlık da verir. Ayrıca yangınlara ve kamu mallarının zarar görmesine de neden olur. Bu dönemde itfaiyeciler sürekli teyakkuzdadır.
Bonfire Night sadece İngiltere’de değil, İngiliz Milletler Topluluğu altındaki eski sömürgelerde de kutlanır.
Peki nereden çıkmıştır? Ülkemizde de bilinen ve çeşitli vesilelerle kullanılan beyaz bir adam maskesi bu etkinliklerin sembolüdür. 5 Kasım 1605’de İngiliz Parlamentosuna saldırarak havaya uçurmayı planlayan Guy Fawkes’ın eyleme başlamadan yakalanmasını ve ardından yakılarak öldürülmesini simgeler. Meselenin altında Protestanlarla Katolikler arasındaki mezhepsel çekişme yer almaktadır. Bu nedenle bu kutlamalar esasında Protestanlar tarafından yapılır. Ancak günümüzde bu kutlamalar açısından mezhepsel ayrım kalmamıştır, ticari bir eğlencedir.
Buna rağmen 5 Kasım vesilesiyle çeşitli siyasi eylemler de olmuyor değil. Guy Fawkes ve Bonfire Night’ı sisteme karşı bir isyan olarak güzellemek de mümkündür, tarihin ilk büyük çaplı karşı-terör operasyonu olarak İngiliz devletinin gücünü gösteren bir gün olarak değerlendirmek de mümkündür. Ancak esasen devlete yönelik hainliğin cezasız kalmayacağı fikri verilir, buna değinen çeşitli tekerlemeler de çocuklara öğretilir.
Bizim gözlemimiz genellikle çocukların ve ergenlerin veya çocuklarını bahane eden babaların havai fişek ve ufak tefek patlayıcılarla eğlendikleri ve çevreyi rahatsız ettikleri bir gün olarak değerlendirildiğidir. Oxford’da düzenlenen Bonfire Night Party ise hem kapsamlı bir havai fişek gösterisi sunmakta hem de vakıflara maddi destek toplamaktadır.

İngilizler neden Kasım ayında çiçekli kokartlar takıyor?


İngiltere’ye Ekim sonunda veya Kasım ayının ilk 2 hafyasında gelirseniz ilginç bir durumla karşılaşırsınız. Yollarda birçok insanın kırmızı-siyahlı çiçekli kokartlar taktıklarını, yollarda ve marketlerde bu kokartlardan satıldığını, TV’lerde istisnasız tüm sunucuların ve misafirlerinin kokartlarla ekrana çıktıklarını göreceksiniz.
Peki nedir bu kokartlar? İngilizcede “poppy” denilen bu kokartlar Anma günü (Remembrance Day) denilen etkinliklerde takılıyor. İngiliz ordusunda ölen ve yaralanan askerleri anma amacıyla düzenlenen etkinlikler haftası 11 Kasım tarihinde 1. Dünya Savaşının bitişi vesilesiyle sona eriyor.
Bu etkinlikler tüm İngiliz İmparatorluğu bünyesindeki ülkelerde de kutlanmaktadır. Ancak tarihler değişebilmektedir. Örneğin Yeni Zellanda’da Çanakkale Savaşlarının tarihine denk getirilmektedir.
“Poppy” ise 1921 yılından bu yana kullanılmaktadır ve gerçekten yaygın olarak takıldığını gözlemleyebilirsiniz. Sokaklarda ve marketlerde satılan poppylerin geliri ise gazilere ve orduya destek vakıflarına gitmektedir.
Bu dönemde İngiltere’de hemen her şehirde göreceğiniz 1. ve 2. Dünya Savaşlarını ve diğer önemli savaşları anan heykellere çiçekler bırakılıyor, televizyonlarda konuyla ilgili etkinlikler düzenleniyor, şehitlikler ve gaziler ziyaret ediliyor.
11 Kasım günü ise BBC’de kraliçenin ev sahipliğinden düzenlenen büyük bir etkinlikle finali yapılıyor. Bunu TV’den canlı olarak da izleyebilirsiniz. Tarihteki önemli savaşlardan mektuplar, raporlar, anılar, görüntüler izlenir; ulusal ve dini marşlar söylenir; Başpiskoposun dualarına eşlik edilir; hala hayatta olan 1. ve 2. Dünya Savaşına katılan gaziler ayakta alkışlanır; ardından yakın dönemde Irak’ta, Afganistan’da savaşa katılan veya donanmayla dünyanın çeşitli yerlerdende görev yapan askeri birimleri temsilen her birimden küçük bir grup gururla salon içinde yürüyüş yapar; ardından bu savaşlarda yaralanıp sakat kalanlara ne kadar iyi bakıldığına dair görüntüler paylaşılır ve yine kendiler ayakta alkışlanır. Gayet duygusal bir ortam vardır.
Aslında oldukça militarist bir haftadır, İngiltere’nin tüm bu askeri müdahaleleri dünya barışı ve huzuru için yaptığı dile getirilir, imparatorluk ve büyük güç olma söyleminin altı vurgulanır. Britanyalı olma vurgusu yapılır.
Ulusal bir kampanyanın nasıl yürütüldüğünü anlama açısından ilgi çekici bir dönemdir. 

İngiltere'de Boxing Day


İngiltere’de ve Anglosakson dünyada Noel gününün ertesi günü, yani 26 Aralık günü “boxing day” olarak bilinir ve kutlanır. Peki nedir Boxing Day?
Günün ismi İngilizce’de “kutu” anlamına gelen “box”dan gelmektedir. Tarihsel olarak İngiltere’de aristokratlar ve zengin aileler Noel akşamı eğlenirken doğal olarak hizmetçileri ve uşakları çalışıyor, onlara hizmet ediyorlardı. Bugün de eğlence mekanlarında aynı durum geçerli değil mi? Noel veya yılbaşı akşamları binlerce insan çalışıyor.
İşte Noel gününün ertesi günü evlerde, çiftliklerde çalışan emekçilere izin verilirmiş ve zenginler, aristokratlar hizmetçilerine ve yoksullara hediyeler verirlermiş. Hediyeler kutularda geldiği için de kimsenin çalışmadığı Noel ertesinde hediye kutuları açılırmış.
26 Aralık’ta çoğu insan izin kullanırken bazı firmalar da büyük indirimler düzenlerler. Bu indirimler “Kara Cuma” indirimlerine eşdeğer olabilmektedir.
Bu gelenek Birleşik Krallık kökenlidir ve sömürge imparatorluğu üzerinden birçok ülkeye de yayılmıştır. Kanada’da, Avustralya’da da kutlanır.
Boxing Day’in aslında bir dini kökeni yoktur, seküler bir gelenektir, ancak 26 Aralık aynı zamanda Aziz Stefan günü olarak da kutlandığı için dileyenler dini bir anlam da katabilir.

Oxford Üniversitesi’nde kolej sistemi


Oxford Üniversitesi dünyanın önde gelen üniversiteleri arasındadır. Hatta 2016 yılında dünyanın en iyi üniversitesi olarak ilan edildi. Bu başarıya ulaşmada dünyada Cambridge Üniversitesi’nin de dahil olduğu birkaç başarılı üniversitenin izlediği kendine özgü kolejler sisteminin payı yadsınamaz.
Oxford Üniversitesi’nde okuyor veya çalışıyor olmak tek başına yetmemektedir. İkinci soru hangi kolejde çalıştığınız veya okuduğunuzdur. Şayet kolej veya bölüm ismi söylemezseniz sizin Oxford’daki diğer özel üniversite ve kurumlarında okuduğunuz sonucu çıkarılır.
Oxford Üniversitesi’nden 30’dan fazla kolej vardır. Kolejler kendi içlerinde özerktir, kendi iç işleyişlerinde kararları kendi iç kurullarında alırlar. Akademisyenleri kolejler istihdam eder. Aslında Oxford Üniversitesi’ne bir kurumsal kimlik olarak ait olan okul ve mülk sayısı oldukça sınırlıdır, bunlar da genellikle kütüphane veya müzedir. 
Oxford Üniversitesi’ni kurumsal bir kimlik olarak oluşturan ve yöneten yapı kolejlerin temsilcilerinden oluşan konfederal bir sistemdir. 
Oxford Üniversitesi bu kolejler sistemi üzerinden hareket etse de kolejlere dahil olmayan ama Oxford Üniversitesi bünyesinde olan departmanlar (bölümler) da vardır. Örneğin Uluslararası Kalkınma, Hukuk ve çeşitli mühendislik fakülteleri doğrudan Oxford Üniversitesi’ne bağlıdır ve kendi logolarının yanındaki Oxford Üniversitesi logosu sayesinde fark edilirler.
Kolejlerin bazıları yüzlerce yıl öncesine dayanan tarihe sahiptir. Bazıları ise daha yenidir. Magdelen Koleji, University College, Christ Church gibi tarihi kolejlerin binaları aynı zamanda turistik mekanlardır, gayet görkemli binalar ve güzel bahçelere sahiptir. Duvarlarda asılı olan tabelaları okumak da ilginçtir. Örneğin mikroskop burada bulunmuştur, şu ünlü bilimsel yasa burada şu hoca tarafından geliştirilmiştir gibi tabelaları okuyabilirsiniz.
Oxford Üniversitesi içinde kolejler arasında büyük bir rekabet vardır. Bu yalnızca eğitim ve öğretim kalitesinde ve başarısında değildir, aynı zamanda sporda, kültürde de rekabet vardır. Bu rekabet başarısının devamlılığını sağlamaktadır.
Her kolejin kendisine özgü gelenekleri de vardır. Şehirde gezerken özel cüppeler, takım elbiseler giyerek bir yerden diğerine giden gençleri veya Harry Potter filmlerinden fırlamış hocaları görebilirsiniz. Kolejlerde sınavlara giren, mezun olan veya geleneksel yemeklere, törenlere özel kıyafetlerle katılınır.
Kolejlerin birçoğu tarihsel olarak dini tarikatlar tarafından kurulmuştur. Bu nedenle kolejlerin isimleri dinseldir. Prensip olarak tarikatlar eğitimin içeriğine karışmazken öğrencilere barınma ve beslenme imkanları sunmaktadır. Bugün de kolejler lisans öğrencilerine yurt hizmeti sunmaktadır. 
Oxford Üniversitesi’nin tarihi 1100 yıllarına dayanmaktadır. Bahsini ettiğimiz tarikatların finansal desteğinde Oxford’da kurulan eğitim kurumları kısa süre içinde aristokrasinin, toprak beylerinin ve zengin kesimlerin ilgisini çekip bu ailelerin çocukları üniversiteye gelmeye başlayınca Oxford’da yaşayan yoksul köylülerle öğrenciler arasında sınıf savaşları yaşanıyor. Özellikle kıtlık dönemlerinde köylülerle öğrenciler arasında çatışmalar çıkıyor. Bu nedenle bazı kolejler arasında yapılan köprülerle öğrenciler sokağa çıkmadan kolejler içinde gezebilmektedir. 
Hatta Cambridge Üniversitesi de bu sınıf savaşları sonucunda Oxford’dan ayrılan hocalar tarafından aynı ilkeler temelinde Cambridge’de kurulmuştur, ama bir süre sonra benzeri kavgalar bu kez Cambridge’de de yaşanmıştır. Dahası Harward Üniversitesi de Oxford ve Cambridge’den bu sebeple ayrılan hocalar tarafından Amerika’da kurulmuştur.  
Oxford’a gelenler kolejlerin içini belirli saatler içinde ufak bir ücret vererek gezebilir. Oxford Üniversitesi çalışanları ve öğrencileri ise ücretsiz şekilde kolejlere girebilir.
Bu sistem sayesinde tüm şehir aslında Üniversite’nin bütününü içine almaktadır. 30’u aşkın kolej, departmanlar ve diğer eğitim kurumlarıyla şehrin her yeri aslında üniversitededir.

“Oxford Zamanı” nedir? Christ Church’un Çanı neden 5 dakika geridir?


Oxford tarihi bir şehir olduğu gibi tarihi yüzyıllar öncesine giden çeşitli geleneklere de sahiptir. Oxford’a geldiğinizde her gün bu geleneklerden yeni birini öğrenirsiniz. 
Bu yazıda “Oxford Zamanı” da denilen ve Oxford’un en şaşalı yapılarından olan ve Harry Potter filminin de çekildiği Christ Church’un halen ısrarla koruduğu bir geleneğe değineceğiz.
Christ Church’un yedi çanı arasındaki en büyüğü 1682’de Alumnus Sir Chritopher Wren tarafından tasarlanan “Great Tom” çanıdır. Bu çan günümüzde de 5 dakika gecikme ile çalınmaktadır.
Oxford’a tren gelmeden önce Oxford’un zamanı içine yer aldığı boylama göre hesaplanmaktaydı. Tren sisteminin kurulmasının ardından 1852 yılında ulusal saat dilimi olarak Greenwich kabul edilince her yerde olduğu gibi Oxford da zamanını ulusal saate göre ayarladı. Ancak Christ Church bunu kabul etmedi ve eski saat diliminde devam etti. Greenwich ile Oxford arasında zaman farkı 5 dakika 2 saniye olduğu için Christ Church çanı 5 dakika geç çalmaktadır.
Bu geleneğin gündelik yaşamda hem tüm Oxford halkı hem de Christ Church Koleji öğrencileri özel bir anlamı vardır. Christ Church çanı her gün akşam 9’da 101 kez çalmaktadır. Bu çanın anlamı kolejin 101 öğrencisi için artık koleje geri dönme ve kolej kapısının kapanma vaktinin geldiğidir. Ulusal zamana geçildikten sonra ise ulusal saati kullanan bizler açısından anlamı her gün akşam 9’u 5 geçe 101 adet çanın tüm Oxford’da duyulduğuna tanıklık etmektir. 
101 kez çan çalma geleneğinin kökeni kolejin kurulduğu 1546’ya kadar gitmektedir. İlk dönemde 100 öğrenci için 100 kez çalınırmış, 1663’te kralın ricasıyla öğrenci sayısı 101’e çıkınca çan sayısı da 101 olarak belirlenmiş.
Aslında insanlar çanın gerçekten 101 kez çaldığı konusunda uzun süre şüphelerini korumuştur, çünkü çanı çalmakla yükümlü olan görevli sayıyı karıştırınca saymaya baştan başlarmış. Ancak 1960’larda çanın elle çalınmasına son verilip otomatiğe bağlanınca bu sorun ortadan kalkmış. 
Christ Church’un “Oxford Zamanı” konusunda ısrarının bir diğer sonucu da diğer tüm kolejlerde akşam yemeği 7.15’de başlarken Christ Church’te 7.20’de başlıyor.
Oxford birçok geleneği gibi zamanını da ısrarla koruyor. 
Kaynak için http://www.oxfordtoday.ox.ac.uk/interviews/oxford’s-own-time-lord 

Oxford'un 2 önemli müzesi:Ashmolean ve Doğal Tarih Müzesi

Ashmolean Müzesi


Yalnızca Oxford’un değil, İngiltere’nin ve dünyanın önde gelen müzelerinden biri olan Ashmolean Müzesini görmeden Oxford’dan ayrılmak mümkün değildir.
1683’de kurulan Ashmolean Müzesi tarihteki ilk müzeler arasındadır ve Oxford Üniversitesi’ne aittir. Giriş ücretsizdir. Sanat ve arkeoloji ağırlıklı eserlerin olduğu müzede diğer ülkelerdeki müzelerden gelen eserler de belirli dönemlerde sergilenmektedir.
Ashmolean Müzesi şehrin merkezinde Cornstreet’in biraz ilerisinde, tren istasyonunun yakınlarında tarihi bir bina içindedir. İlk katından itibaren tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar tüm uygarlıklara ait eserleri takip ederek kısa sürede bir uygarlık tarihi dersi almak mümkündür. Bu eserler içinde özellikle Antik Mısır’dan gelen mumyalar ve Çin ve Japonya’dan gelen tarihi eserler dikkat çekmektedir.
Ashmolean Müzesi aile dostu bir müzedir, aslında bu özelliğe Oxford’daki neredeyse tüm müzeler sahiptir. Küçük çocukla ve bebekle gezmeye müsait olan yapıda ayrıca haftanın belirli gün ve saatlerinde çocuklara özel etkinlikler de yapılmaktadır. Bu nedenle ziyaret öncesinde websitesini ziyaret etmekte fayda var. Siz müzeyi gezerken çocuğunuz veya size eşlik eden küçükler de yaşıtlarıyla beraber eğlenceli bir deneyimi yaşayabilir.
Ashmolean Müzesini ziyaret edilmesi gereken bir yerdir ancak zamanınız kısıtlıysa veya ilginizi sınırlı bir konu çekiyorsa müzedeki işaretleri takip ederek ziyaret sürenizi verimli şekilde kullanabilirsiniz.


Oxford Doğal Tarih Müzesi


Oxford Üniversitesi’nin Doğal Tarih Müzesi Oxford’a geldiğinizde görmenizin şart olduğu yerlerden biri. Klasik müzelerden sıkılmış olsanız veya müzeler ilginizi çekmese dahi buradan hoşlanacaksınız.

Oxford University Museum of Natural History ücretsiz olmasının yanında aileler ve küçük çocuklar için de harika zaman geçirilebilecek bir yer. Çocuklara özel etkinlikler sürekli olarak düzenlendiği için gelmeden önce websitesini kontrol etmekte fayda var. Dahası özel bir etkinlik olmasa dahi çocukların keşfetmesi için harika bir alan sunuluyor.

Tarihi bir binada yer alan Oxford Doğal Tarih Müzesine girdiğinizde sizi dev dinozor iskeletleri karşılayacak. Kapının girişinde doldurulmuş siyah ayı ve bozayıyı müzenin içindeki hemen her türden doldurulmuş hayvanlar izlemektedir. Çakal, kaplan, maymun gibi vahşi doğanın tüm hayvanlarını görebilirsiniz. Ayrıca geniş bir böcek koleksiyonu da var. Müzede sergilenen hayvanların bir kısmına çocukların dokunmasına da müsade edilmektedir.  

Müzenin en değerli parçalarından biri ise Dodo. Dodo soyu tükenmiş büyük bir hayvan, soyunun tükenmesine neden olanlar ise insanlar. 17. yy.a kadar Mauritius’ta yaşayan Dodo kuşunun arkadaş canlısı olması ve kendini korumaması nedeniyle adaya gelen insanlar tarafından öldürülüp yendi. Dodonun orjinal, doldurulmuş halini Oxford’da görebilirsiniz.

Müzede ayrıca insan evrimi açısından oldukça değerli olan ürünler de sergilenmektedir. Örneğin tüm evrim kitaplarında yer alan ve insan evrimindeki kayıp bir halkayı aydınlatan Luci de burada.

Bu açıdan müze hem çocuklar için bir öğrenme, keşfetme alanı, hem ilgililer için evrim ve doğa üzerine bilgilerini tazeleme yeri hem de genel kamuoyu açısından keyifle gezilecek ilgi çekici bir yer.
Oxford Doğa Tarihi Müzesi şehrin merkezinde,Radcliffe meydanından kuzeye doğru gittiğinizde 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Ayrıca müzenin içinden Pitt Rivers Müzesine geçip antropolojiye dair sergilenen ürünleri görebilir veya müzenin karşısındaki tarihi Kable Kolejini ziyaret edebilirsiniz.

Oxford High Street’i gezelim


Nikolaus Pevsner bu caddeyi dünyanın en mükemmel caddeleri arasında saymaktadır.
Oxford’un merkezindeki ana cadde High Street olarak bilinir. Şayet Kuzey Oxford’dan gelmiyorsanız, otobüslerle veya taksiyle şehir merkezine geldiğinizde High Street’teki duraklarda inersiniz. Caddenin bir kısmı tüm araçlara açıkken, alışveriş merkezlerine yakın olan yarısına ise sadece toplu taşıma araçları girebilir.
High Street, Oxford’un bazı önemli tarihi yapılarına ev sahipliği yapar. Örneğin cadde doğu yönünden Magdelen Koleji ile başlar, köprüyle nehri geçersiniz, sonra Üniversite Kilisesinde soluklanırsınız. Cadde boyunca aralarında üniversitenin tarihi sınav merkezinin (Examination School) de olduğu bir dizi tarihi, görkemli binanın yanından geçersiniz.
Sokak üzerinde “Covered Market”-Kapalı Pazar da önemli bir duraktır. Tabii ki  İstanbul’daki Kapalıçarşı ile kıyaslanamaz, oldukça küçük bir yerdir, bir dizi küçük kafe, ayakkabıcı, anahtarcı, kasap, manav vardır. Üst katlarda ise güzel publar, restoranlar vardır manzaraları da gayet güzeldir.
High Street’de aynı zamanda meşhur Oxford Üniversitesi Yayınlarının kitaplarını satan küçük bir kitapçı ve Üniversitenin lisanslı hediyelik eşyalarını satan başka bir dükkanı daha vardır. Bunun dışında da çok sayıda küçük dükkan Oxford Üniversitesi’ne ve Oxford’a dair hediyelik eşyalar satmaktadır.
Cadde üzerinde küçük butiklerde pahalı sayılabilecek elbiseler satan çok sayıda mağazayla da karşılaşabilirsiniz.
Ayrıca çok sayıda tarihi kafede hoş sohbetler etmek ve birşeyler atıştırmak da mümkün. Örneğin şehrin en eski kafesi sayılan, tarihi 1654’e giden Queen’s Lane Cafe 1984’den bu yana Türk bir aile tarafından işletilmektedir. Güzel yemek ve tatlı alternatifleri arasında Türk köftesi, Türk kahvesi ve baklava da yer almaktadır.
Aynı zamanda Radcliffe Square gibi bir dizi tarihi mekana gitmek için de High Street’ten geçmeniz gerekir.
Trafik aktığı ve çok sayıda otobüs durağında insanlar beklediği için High Street’i hakkıyla, rahatça gezmek pek mümkün değil ama yine de kalabalıktan bıkıp hızlıca ayrılmayın, her bir binayı ayrı ayrı inceleyin, hatta duvarlara asılı tabelaları da okuyun, o zaman mikroskopun mucidinin veya bazı kimya yasalarını bulanların nerede çalıştığını da görmüş olursunuz.

İngiltere’de/Oxford’da Alışveriş


Oxford’a İngilizce dil eğitimi için veya okumak için geldiğinizde gündelik yaşamda ihtiyaçlarınızı nasıl karşılayacaksınız? Bu yazıda Oxford üzerinden hareket etsek de verdiğimiz bilgilerin tüm İngiltere’de geçerli olduğunu, belki yerellere özgü ufak farklılıklar olabileceğini hatırlatmak isteriz.

İngiltere’de/Oxford’da alışveriş için en çok uğrayacağınız yerler Sainsbury’s ve Tesco süpermarketleri. Türkiye’deki BİM, Şok, Carrefour gibi süpermarketlerin benzerleridir. Bu iki firmanın şehrin hemen her köşesinde ufak dükkanları olmakla beraber şehrin dışında oldukça büyük alışveriş merkezleri de var. 
Biz ürün çeşitliliği ve fiyat açısından Tesco’ya daha sempatiyle yaklaşıyoruz. Tesco’nun online mağazasında ve büyük mağazasında “Türk ürünleri” adı altında Türk Kahvesi, bulgur pilavı gibi çeşitli ürünler de bulabilirsiniz. Ancak firmalara özgü  özel ürünleri de tercih edebilirsiniz. Mesela biz Sainsbury’ste bulduğumuz Pakeeza yoğurtlarını daha çok beğendiğimiz için orada alıyoruz.
Et, tavuk, balık, süt gibi gıda ürünlerinin Türkiye’ye göre daha ucuz olduğunu belirtmek isteriz. Ayrıca online sipariş verdiğinizde belirlediğiniz gün ve saatte kapınıza kadar servis de yapılmaktadır.
İngiltere’de ülkemizde alışık olduğumuz ve Avrupa’nın genelinde rahatça bulabileceğiniz çeşitli markalara, bilhassa kozmetik ve şampuan-krem vb ürünlerde ulaşmakta zorlanabilirsiniz. İngiltere’nin kendi ulusal firmaları ön plandadır. Bu nedenle özel bir ürün almadan önce danışmanızda, araştırmanızda fayda olabilir veya özel bir firmanın ürününü sürekli kullanıyorsanız yanınızda getirebilirsiniz.
Kozmetik ürünlerde (krem, makyaj, şampuan vb) Superdrugs ve Boots mağazaları size bol çeşit sunmaktadır. Türkiye’de pahalı satılan birçok ürünü buralarda ucuza bulabilirsiniz. Kozmetik ürünlere ilginiz varsa bu iki mağazada uzun zaman geçireceksiniz. Superdrugs mağazalarının fiyatlarını daha uygun buluyoruz.
Cep telefonu, bilgisayar gibi teknolojik ürünler ülkemize göre yaklaşık 500-600 TL ucuz. Bir de özel indirim dönemlerine gelirseniz bu oran daha da artıyor. Ancak şarj aletlerinin fişlerinin İngiltere’de farklı olduğunu hatırlamakta fayda var. Uygun adaptör de alıp çalıştırabilirsiniz.
Giyim-kıyafette Oxford, Londra ve İngiltere oldukça çeşitli ve zengin ürünler sunmaktadır. Londra zaten moda başkenti. Primark’da çok uygun fiyatlara güzel elbiseler bulabilirsiniz. Next, Zara, Marks and Spencer gibi firmalar Türkiye ile hemen hemen aynı fiyatta, TL’nin pound karşılığı olarak hizmet veriyor. River Island, Fatface, Burberry gibi mağazaların fiyatları biraz daha yüksek. Ülkemizde Boyner tarzı bir firma olan Debenhams’ta ise çeşitli İngiliz firmalarının standlarını bulabilirsiniz. Bizim gözlemimiz deri ürünlerinde fiyat-kalite oranı açısından Türkiye’nin daha avantajlı olduğudur.
Oxford’da bulunmasa da İngiltere’nin hemen her yerinde “One Pound” mağazalarında her şeyi 1 Pound’a alabilirsiniz. Birçok ihtiyacınızı gayet uyguna bu mağazalardan alabilirsiniz.
Mobilya, yatak vb ürünlerde en uygun firma IKEA. Yine Argos’u da kontrol edebilirsiniz. Türkiye ile İngiltere’deki IKEA ürünleri aynı fiyatta, TL’nin pound karşılığı ve online sipariş verirseniz eve bırakılıyor.
Online ürünleri daha ucuza alabilirsiniz. Bu nedenle birçok firmanın online mağazasından alışveriş yapabilirsiniz. Sadece online kıyafetler satan Asos gibi firmaların yanı sıra esas olarak online satan Argos gibi her türlü malzemeyi satan firmalardan da sipariş verebilirsiniz. Ancak eve belirtilen gün ve saatte genelde bıraksalar da hizmet kalitesinin Türkiye’den daha kötü olduğuna dikkat etmeniz gerekir. Sizi evde bulamazlarsa komşunuza veya kapı önüne bırakıp gidebiliyorlar. Hatta adresi karıştırıp başka bir eve dahi bırakabilirler. Sipariş ettiğimiz bebek yatağını internette teslim edilmiş notuna rağmen alamayınca çıkıp dışarıda aradık ve şans eseri 500 metre ileride başka bir 10 numaranın önüne bırakılmış halde bulduk. Sorun olduğunda telefon hizmetlerinden yararlanmak istediğinizde de ülkemizde alışkın olduğumuz ilgi ve hızı bulamıyoruz. O nedenle online sipariş veriyorsanız tetikte olmanız iyi olur.
Online sipariş konusunda bir alternatif de bazı firmaların sunduğu "siparişi online ver, ürünü belirtilen tarihte kendiniz gidin alın" hizmetidir. Debenhams, Tesco ve Sainsbury's gibi firmalar online siparişin ardından size ürünü alacağınız tarihi veriyor ve siz o tarihte kendiniz gidip alıyorsunuz. Yine de gittiğinizde ürünü bulamama veya başka güne erteleme gibi sorunlar olabiliyor.
İngiltere’de indirimlerin gerçekten indirim olduğunu belirtmek isteriz. Türkiye’deki gibi aylarca indirim ilanlarını görmek veya önce fiyatı yükseltip indirmiş gibi yapmak uygulamalarına İngiltere’de en azından biz rastlamadık. Örneğin “bugün şu üründe indirim var” yazılıysa o indirim gerçekten o gün içindir. Gece 12’yi geçince o indirimi kaybedersiniz. Yine Kara Cuma (Black Friday) ve Ocak ayı içinde ciddi indirimler olmaktadır. Ancak bu dönemlerde her üründe değil, belli ürünlerde ciddi indirim olmaktadır. 
İngiltere’de ayrıca ikinci el ürün satan siteleri takip edebilir veya ikinci el ürün satan vakıf-dernek mağazalarını ziyaret edebilirsiniz. Örneğin Oxford’da dailyinfo.co.uk ikinci el ürün ilanlarının verildiği bir sitedir.

14 Ağustos 2015 Cuma

İskoçya’da güneşlenmek

Edinburgh, Eski Şehrin silüeti. 


14-19 Nisan 2015 tarihlerinde uzun zamandır ziyaret etmek istediğimiz İskoçya’ya doğru yola çıktık. 5 günlük gezimizde yalnızca ülkenin en önemli şehirleri Glasgow ve Edinburgh’u ziyaret edebildik. Yeterli mi? Tabii ki hayır. İskoçya’nın yaylalarını, kalelerini, şatolarını, kırsal bölgelerini gezmek de gerekir. Artık bu da bir dahaki ziyaretin bahanesi olsun.

Gezimiz süresince çok şanslıydık çünkü hava günlük güneşlikti. Hatta kraliçenin parkında güneşlenme imkanı bulduk. Yılın çok az kısmında güneş gören İskoçya’da 5 gün güneşi hissetmek ve soğukların bir türlü bitmediği ülkemize yanarak dönmek bir ayrıcalık. Dahası hava serin olmasına karşın güneş çıktığı için çılgınca sevinen İskoçların mutluluğunu ve bir anda ortaya çıkan yazlık kıyafetleri gözlemlemek de oldukça ilginçti. İskoçya’nın sanırım kuzeyde olmasından kaynaklı güneş çıktığında yakıcı olurken gölgede ise birden soğukla karşılaşıyorsunuz. Siz yerlilere bakıp kanmayın, onlar üşüse de güneşten olabildiğince fazla yararlanmak istiyorlar ama bize göre yine de hava gayet serindi.

Arthur's Seat. Sarayın hemen yakınında. İskoçya'da güneşlenmek...

İskoç milliyetçiliğine dair…


İskoçya, bizde Cesur Yürek filmiyle daha yaygın şekilde bilinen bir ülke. Geçtiğimiz sene gerçekleştirdikleri bağımsızlık referandumunda az bir farkla İngiltere’den ayrılmayı reddetseler de ulusal kimliğin güçlü olarak hissedildiği bir ülke. İngiltere’den ayrılmayı istemeyenler dahi bu referandum süreci sayesinde yeni haklar elde ettiler ve İskoçya’nın iç işlerinde yerel parlamentonun yetkisi daha da genişledi. Buna karşın İspanya’da Bask ve Katalan bölgelerinde olduğu gibi İskoç milliyetçiliği bayraklarını ve sembollerini sizi rahatsız edecek kadar gözünüze batırmıyor. Tabii bu bizim düşüncemiz. İskoç bayraklarını, kiltleri, gayda seslerini her yerde görmek ve duymak mümkün ama bunlar belirli bir dozajda ve daha çok turistik amaçla da sergileniyor. İnsanlar hem kendi aralarında hem de sizle İngilizce konuşmaktan imtina etmiyorlar.

Kale'den Eski Şehir


Aslında bunda devletin resmi isminin de etkisi göz ardı edilmemeli. Birleşik Krallık ve Kuzey İrlanda olan devletin resmi ismi Büyük Britanya olarak da kullanılmakta. Ülkemizde ise tüm ülkeden İngiltere olarak bahsetmek yaygın bir durum. Burada bahsi geçen Birleşik Krallık, 1707 yılında Birleşme Anlaşması sonucunda İskoçya ile İngiltere krallıklarının tek bir devlet çatısı altında birleşmesine atıfta bulunuyor. Dolayısıyla İskoçlar yalnızca bir azınlık statüsünde değil, devletin egemenliğinin paylaşımında pay alan bir toplum. Ancak bu birleşme süreci basit olmuyor ve İskoç klanlarının (prensliklerinin veya “aşiretlerinin”) bir kısmı birleşme sürecinin dışında kalıyor ve muhalif bir tutum alıyor. Buna mezhepsel ayrılıklar da eşlik ediyor. İskoç ayrılıkçılığının, tarihteki isyanlarının temelinde bu tarihsel ayrışmanın etkisi görülüyor. Ancak bir bütün olarak toplumun İskoç ulusal bilincine sahip çıktığı göz ardı edilmemeli.


Edinburgh veya Edinbırra


Edinbıra Kalesi


İstanbul’dan Edinburgh’e THY’nin doğrudan uçak seferleri var. Yine de 4 saat 10 dakikalık uçuş biraz fazla. İskoçya’da Türkiyeli göçmen pek olmasa da günde 2’şer karşılıklı sefer yapılması dikkatimizi çekiyor, tabii bunda transit yolcuların ağırlığını gözlemledik. İstanbul üzerinden Pakistan’a ve Çin’e gidenler en azından bizim yolculuk ettiğimiz uçaklarda fazlaydı. Edinburgh Havalimanının kapısından şehir merkezine gidebileceğiniz gibi doğrudan Glasgow’a giden otobüslere binip 1 saatte Glasgow’da da olabilirsiniz. Edinburgh daha tarihi, turistik ve güzel bir şehir olduğu için geziye Glasgow’dan başlamak daha mantıklı olabilir.


Eski Şehir ile Yeni Şehir arasındaki vadideki park


İskoçya’nın başkenti Edinburgh ve Glasgow birbirlerine 45 dakika tren yolculuğu mesafesinde ülkenin en önemli iki şehri. İskoçya gayet düzenli, temiz, güvenli bir ülke, Avrupa ortalamasına göre daha eğlenceli ve daha sosyal bir şehir olduğunu da iddia edebiliriz. Sokaklar, alışveriş imkanları, yeme-içme-eğlence mekanları bilhassa gün içinde oldukça canlı ve bol seçenekli. Bilhassa Glasgow, hem diğer Britanya şehirlerine göre hem de kimi giysi ve gıda ürünlerinde ülkemize göre daha ucuz hizmet veren mağazalarla dolu. İskoçya’da alışveriş için de eğlence için de aradığınızı bulabilirsiniz.

Edinburgh ya da yerel dilde söylenişi ile Edinbıra Ortaçağ’dan kalma tarihi silueti ile sizde hayranlık uyandıracak. Eski Şehir bölümünün bir ucunda bin yıllık Edinbıra Kalesi, diğer ucunda ise Kraliçe’nin İskoçya’ya geldiğinde halen yaşadığı Holyroodhouse Sarayı bulunuyor ve iki tarihi yapıyı birbirine Royal Mile, yani kraliyet yolu bağlıyor. Bu bölge size kuleleri, kiliseleri, belediye ve adalet binaları ve eski konakları ile Harry Potter filmlerini hatırlatacak ama buna çok da şaşırmaya gerek yok, zaten Harry Potter da bu yol üzerinde yer alan bir kafede (Elephant Cafe, kalenin hemen yakınında George Bridge sokağı üzerinde) yazıldı, kitabın ilham kaynağı zaten Edinbıra.


Royal Mile

Edinbıra Kalesini gezmek bir şart "must". Ama sıra çok olabilir, internetten bilet alınabilir. Yaklaşık 2 saatte gezebileceğiniz bir mekan. Pazar günü hariç her gün saat 1'de askerlerin top atışı gösterisi var (One O'Clock). kalenin içinde ve hemen dışında viski tadabileceğiniz mağazalar bulunuyor.

Şehrin diğer yakası ise Yeni Şehir denilen Princess ve George Caddelerinin birbirine paralel şekilde yer aldığı alışveriş caddesi. Mağazalar, restoranlar ile güzel bir yürüyüş yolu.  

Eski Şehir’den Yeni Şehri ve arkasındaki denizi, ardından Yeni Şehir’e geçip oradan Eski Şehrin siluetini izlemek ve hiçbir zaman duymaktan kaçınamayacağız gayda ezgilerini dinlemek sizi mutlu edecek. (Yeni Şehir’den Eski Şehre aradaki vadideki parktan çıkan merdivenlerle ulaşılabilir. Biz Edinbıra’nın tarihi tren istasyonu Waverley’in yanındaki köprüden geçerek Royal Mile caddesine çıkmayı tercih ettik. Daha az yorucuydu.)


Yeni şehir'deki çay evinden Eski Şehri seyretmek


Edinbıra’da iki veya üç gün gezmek, Eski Şehir ile Yeni Şehir’i iyice keşfetmek, belki bir “korku-hayalet turuna” katılıp şehrin tünellerini ve gizli yerlerini gezmek, alışveriş yapmak, İskoçların ulusal kimliklerini sergiledikleri ürünleri tanımak, İskoçya mutfağından tatmak, bolca çay içip sandviç yemek, Edinbıra’nın müzelerini ve yakın çevresindeki tarihi yerleri, bilhassa deniz kıyısını ziyaret etmek Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olan Edinbıra’dan unutulmaz anılarla ayrılmanıza katkı sunacak. Ama ufak bir uyarı, İskoç kahvaltısı bizim alışkanlıklarımıza pek uymayabilir, kuru fasulyesi, sosisi ile ağır gelebilir. Bir de “black pudding” adlı yemeklerinin ismine lütfen kanmayın, önce bir öğrenin. Çikolatalı tatlı zannedenler bin pişman…

Edinbıra'da ilgimizi çeken bir diğer konu da hayratlar meselesi. Nasıl ki bizde kaybettiğimiz sevdiklerimizin ardından çeşme gibi hayratlar yapılıyorsa Edinbıra'da da şehrin her yerinde belediye tarafından oturma bankları konulmuş. Her bankın üzerinde kimin adına konulduğunu yazan küçük bir plaka var. Siz de yorulduğunuzda oturup dinlenebilir ve küçük bir dua okuyabilirsiniz. 


Glasgow


Glasgow ise aslında sıradan bir şehir. Düzenli, tek düze yapıların yer aldığı, turistik ve tarihi özellikleri daha zayıf bir şehir. Ama yine de kendisine özgü bir havası, canlılığı ve cazibesi var. Üniversite öğrencileri ve yerli halk Glasgow’a özgü bir şehir kültürü oluşturmuş ve bu kültür sizi de hemen içine çekiyor. “Glasgowlu kız alır ama kız vermez” gibi sözler, kırmızı ışıkta karşıya geçmek gibi tanıdık söylem ve davranışlarla da karşılaşabilirsiniz. Şayet gezinizi salt turistik ve tarihi mekanları gezmekle sınırlı tutuyorsanız Glasgow’da aradığınızı bulmanız zor, ama bir toplumu tanımayı da içeriyorsa seyahatiniz, İskoçya’da Glasgow ziyaret edilmesi gereken bir şehir.
Glasgow asıl olarak İskoç toplumunu daha yakından tanımanıza imkan sunacak. Yaya yolu haline gelmiş alışveriş caddelerinde sokak sanatçılarını izleyebilir veya mağazaları gezebilirsiniz. Öğrenciler ve işinde gücünde olan halkın arasında sokaklarda dolaşabilir ve birlikte pub’ta birşeyler içebilir veya restoranda yemek yiyebilirsiniz.


belediye sarayı (city of chamber)


Bu kısa gözlemler dahi size toplumsal yaşam hakkında ilginç veriler sunacaktır. Örneğin Çarşamba günü bir çay evinde çay içip sandviç yerken kafelerde oturanların büyük kısmının dedeler ve büyükannelerle torunları olduğunu fark ettik. Bir masada genç kız erkek arkadaşını dedesine tanıştırırken diğer masada rockçı asi iki kardeş büyükanneleriyle beraber kek yemekteydi. Bir diğer gün ise sokaklarda gezerken babalarla çocuklarına daha fazla rastladık. Bu gibi gözlemlerimiz bize İskoçya’da toplumsal değerlerin ve aile ilişkilerinin muhafaza edilmesine özen gösterildiği ve haftanın belirli günlerinde belirli buluşmaların (Pazar Akşam Yemeği-Sunday Dinner gibi) sosyalleşme ve dayanışma için sürdürüldüğü fikrini verdi.


St. Mungo Katedrali


Şehrin tarihi yapısı olan Katedral ile şehir merkezindeki tarihi Belediye Binasını ziyaret edebilir, ünlü ve ücretsiz müzelerini inceleyebilir, nehir boyunca yürüyüş yapabilir ve Glasgow Green parkındaki Kış Bahçesini ve Halk Sarayı müzesini gezebilirsiniz. Çocukların büyük ilgi gösterdiği müzede Glasgow’da kapitalizmin gelişiminden işçi örgütlenmelerine, kadınların oy haklarından farklı dönemlerde halkın yaşayışına ve dünya savaşlarına kadar şehri ve ülkeyi ilgilendiren konular oldukça güzel anlatılmış.  
  

Çocuk patlaması


İskoçya üzerine bahsetmek istediğimiz bir diğer konu ise tanık olduğumuz çocuk patlaması. Her yer çocuk, İskoçların önemli kısmının saç renginin turuncu olduğunu da hesaba katarsanız çok tatlı, minicik çok sayıda havuç kafanın etrafta koştuğunu göreceksiniz. Özellikle Glasgow’da Kış Bahçesi (Winter Garden) ve Halk Sarayı’nı (People’s Palace) gezerken her kapıdan çıkan küçük çocuklu aileler bizde sanki müze çocuk fabrikasıymış da gelenlere bebek arabasıyla çocuk dağıtıyorlarmış izlenimi verdi.  

Genç ailelerin birçoğunun birden fazla çocuk sahibi olması, çok genç yaşta kadınların hamileliği yaşaması, büyükanneler-anneler ve çocuklarının birlikte zaman geçirmeleri İskoç halkına dair gözlemlerimize ve sosyal devletin önemine dair düşüncelerimize katkı sundu. Tabii işin diğer boyutu ise toplumsal bir sorun olarak çok küçük yaşta cinselliğin yaşanması, çocukların cinsel istismarı ve alkolizm olarak ortaya çıkıyor ve bu sorunlara yönelik çeşitli kampanyalara da şehri gezerken rastlıyoruz.


Ne yedik, nerede kaldık, ne aldık?


Sınırlı bir bütçeyle hareket ettiğimiz için yemek ve otel konularında çok açılamadık. Tatili planlarken 1 pound 3.5 TL üzerinden hesaplamıştık. İskoçya’ya vardığımızda 3.80’i geçmişti. Neyse ki otel parasını hemen girişte ödedik, çünkü ayrılırken 4 TL’yi geçmişti. İnsan gerçekten hayret ediyor bu kadar hızlı fakirleşmesine…

İskoçya’da sokaklarda yürürken çok sayıda çay evi ve sandviççi göreceksiniz. Öğle yemeklerimizi sandviç ve çayla geçirdik. Demlikte güzel İngiliz çayları 1.70-2,5 sterlin arası. Sandviçler de 4-8 sterlin arası. Gayet doyurucu.

Öğleden sonraları genelde yine çay ve kahve yanında pasta-tatlı yemeyi tercih ettik. İskoçların pasta ve tatlı kültürü oldukça geliştiği için çok çeşitli pasta yeme şansına sahipsiniz. Bunlar da genellikle 3-6 sterlin arası değişiyor.

Akşam yemekleri için genelde pizzacıyı tercih ettik. Pizzalar 7-13 sterlin arası. Starter olarak önünde 4-6 sterlinlik bir salata veya deniz ürünü tercih edebilirsiniz. Bira 4-6 sterlin, su 1.5-2 sterlin. Şayet et yemeği yemek isterseniz 15-30 sterlin arasında fiyat değişiyor.

Glasgow’da merkez tren istasyonuna yakın Alexander Thomson otelinde kaldık. Her yere yürüme mesafesindeydi, fiyatı uygundu, tarihi bir binaydı. Kahvaltısı da çeşitliydi. Odaların temizliği ise pek iyi değildi. Ama biz idare ettik. Edinbıra’da ise St. Valery Guest House’da kaldık. Güzel bir sokakta, Haymarket tren istasyonunun yakınlarında, şehir merkezine 15-20 dakika yürüme mesafesinde, tren istasyonundan sürekli tramvayın ve otobüslerin çalıştığı 120 yıllık bir bina. Odamız gayet güzel ve genişti. Kahvaltı ise İskoç Kahvaltısı olduğu için bizi pek tatmin etmedi. Temizlik de yine beklentimizin altındaydı. Ortalama geleceğine 60 pound ödedik.

İskoçya’da alışveriş konusu ayrı bir yazı konusu. Tanınmış İngiliz markalar ve diğer uluslararası markalar açısından bir özgünlük yok. Türkiye ile fiyatlar ya aynı veya daha pahalı. Ama ülkemizde pek bilinmeyen çeşitli giyim mağazalarında çok uygun fiyata kıyafetler alabilirsiniz. Bunu zaten halktan da anlamak mümkün. Yoksul da olsa, emekçi de olsa, hatta sokakta kalan evsiz de olsa kılık kıyafetlerinin belirli bir standartta olduğunu gördük. Bunun sebebi de 5 sterlinden 35 sterline çok güzel kıyafetler alabilmenin mümkün olması. Çantalar, yağmurluklar, ayakkabılar, ceketler, pantolonlar, elbiseler ülkemizden çok daha ucuza, hatta yarı fiyatına elde edilebilir ve kalitesi de gayet iyi.

Dahası bebek-çocuk giysilerinde çok daha çekici fiyatlara sahip. Ülkemizde bebek giysileri tam bir sömürü ve soygun aracı olarak değerlendirilirken devletin vergi desteği sayesinde bebek ve çocuk ürünleri çok ucuz. 1 pounddan 15 pounda kadar çok güzel takımlar alabilirsiniz ve renkleri, kalitesi, çizimleri de gayet güzel.

Öte yandan bazı ürünleri oldukça pahalı. 1 pounda magnet bulmak mümkün değil. 4-5 poundu da bir magnete veya bisküvide vermek haksızlık, hele ki yukarıdaki giysi fiyatları varken. Öte yandan İskoçların geleneksel kıyafetleri olan ve tüm dünyada bilinen ekose ürünler ve atkılar da biraz daha pahalı olmakla beraber alınabilir. Bir atkıyı 8-20 sterline almak mümkün.

---  

İskoçya bize sempatik gelen bir ülkeydi. Kısa bir gezi sayesinde iki önemli şehri görme fırsatını bulduğumuz için de çok mutlu olduk. Ama İskoçya bu iki şehirle de sınırlı değil, daha geniş bir zamanda İskoçya göllerini, yaylalarını, kalelerini ve şatolarını da ziyaret etmek gerekecek. Sıcakkanlı İskoç halkını ve ülkelerini seveceğinizi umuyoruz.