14 Ağustos 2015 Cuma

İskoçya’da güneşlenmek

Edinburgh, Eski Şehrin silüeti. 


14-19 Nisan 2015 tarihlerinde uzun zamandır ziyaret etmek istediğimiz İskoçya’ya doğru yola çıktık. 5 günlük gezimizde yalnızca ülkenin en önemli şehirleri Glasgow ve Edinburgh’u ziyaret edebildik. Yeterli mi? Tabii ki hayır. İskoçya’nın yaylalarını, kalelerini, şatolarını, kırsal bölgelerini gezmek de gerekir. Artık bu da bir dahaki ziyaretin bahanesi olsun.

Gezimiz süresince çok şanslıydık çünkü hava günlük güneşlikti. Hatta kraliçenin parkında güneşlenme imkanı bulduk. Yılın çok az kısmında güneş gören İskoçya’da 5 gün güneşi hissetmek ve soğukların bir türlü bitmediği ülkemize yanarak dönmek bir ayrıcalık. Dahası hava serin olmasına karşın güneş çıktığı için çılgınca sevinen İskoçların mutluluğunu ve bir anda ortaya çıkan yazlık kıyafetleri gözlemlemek de oldukça ilginçti. İskoçya’nın sanırım kuzeyde olmasından kaynaklı güneş çıktığında yakıcı olurken gölgede ise birden soğukla karşılaşıyorsunuz. Siz yerlilere bakıp kanmayın, onlar üşüse de güneşten olabildiğince fazla yararlanmak istiyorlar ama bize göre yine de hava gayet serindi.

Arthur's Seat. Sarayın hemen yakınında. İskoçya'da güneşlenmek...

İskoç milliyetçiliğine dair…


İskoçya, bizde Cesur Yürek filmiyle daha yaygın şekilde bilinen bir ülke. Geçtiğimiz sene gerçekleştirdikleri bağımsızlık referandumunda az bir farkla İngiltere’den ayrılmayı reddetseler de ulusal kimliğin güçlü olarak hissedildiği bir ülke. İngiltere’den ayrılmayı istemeyenler dahi bu referandum süreci sayesinde yeni haklar elde ettiler ve İskoçya’nın iç işlerinde yerel parlamentonun yetkisi daha da genişledi. Buna karşın İspanya’da Bask ve Katalan bölgelerinde olduğu gibi İskoç milliyetçiliği bayraklarını ve sembollerini sizi rahatsız edecek kadar gözünüze batırmıyor. Tabii bu bizim düşüncemiz. İskoç bayraklarını, kiltleri, gayda seslerini her yerde görmek ve duymak mümkün ama bunlar belirli bir dozajda ve daha çok turistik amaçla da sergileniyor. İnsanlar hem kendi aralarında hem de sizle İngilizce konuşmaktan imtina etmiyorlar.

Kale'den Eski Şehir


Aslında bunda devletin resmi isminin de etkisi göz ardı edilmemeli. Birleşik Krallık ve Kuzey İrlanda olan devletin resmi ismi Büyük Britanya olarak da kullanılmakta. Ülkemizde ise tüm ülkeden İngiltere olarak bahsetmek yaygın bir durum. Burada bahsi geçen Birleşik Krallık, 1707 yılında Birleşme Anlaşması sonucunda İskoçya ile İngiltere krallıklarının tek bir devlet çatısı altında birleşmesine atıfta bulunuyor. Dolayısıyla İskoçlar yalnızca bir azınlık statüsünde değil, devletin egemenliğinin paylaşımında pay alan bir toplum. Ancak bu birleşme süreci basit olmuyor ve İskoç klanlarının (prensliklerinin veya “aşiretlerinin”) bir kısmı birleşme sürecinin dışında kalıyor ve muhalif bir tutum alıyor. Buna mezhepsel ayrılıklar da eşlik ediyor. İskoç ayrılıkçılığının, tarihteki isyanlarının temelinde bu tarihsel ayrışmanın etkisi görülüyor. Ancak bir bütün olarak toplumun İskoç ulusal bilincine sahip çıktığı göz ardı edilmemeli.


Edinburgh veya Edinbırra


Edinbıra Kalesi


İstanbul’dan Edinburgh’e THY’nin doğrudan uçak seferleri var. Yine de 4 saat 10 dakikalık uçuş biraz fazla. İskoçya’da Türkiyeli göçmen pek olmasa da günde 2’şer karşılıklı sefer yapılması dikkatimizi çekiyor, tabii bunda transit yolcuların ağırlığını gözlemledik. İstanbul üzerinden Pakistan’a ve Çin’e gidenler en azından bizim yolculuk ettiğimiz uçaklarda fazlaydı. Edinburgh Havalimanının kapısından şehir merkezine gidebileceğiniz gibi doğrudan Glasgow’a giden otobüslere binip 1 saatte Glasgow’da da olabilirsiniz. Edinburgh daha tarihi, turistik ve güzel bir şehir olduğu için geziye Glasgow’dan başlamak daha mantıklı olabilir.


Eski Şehir ile Yeni Şehir arasındaki vadideki park


İskoçya’nın başkenti Edinburgh ve Glasgow birbirlerine 45 dakika tren yolculuğu mesafesinde ülkenin en önemli iki şehri. İskoçya gayet düzenli, temiz, güvenli bir ülke, Avrupa ortalamasına göre daha eğlenceli ve daha sosyal bir şehir olduğunu da iddia edebiliriz. Sokaklar, alışveriş imkanları, yeme-içme-eğlence mekanları bilhassa gün içinde oldukça canlı ve bol seçenekli. Bilhassa Glasgow, hem diğer Britanya şehirlerine göre hem de kimi giysi ve gıda ürünlerinde ülkemize göre daha ucuz hizmet veren mağazalarla dolu. İskoçya’da alışveriş için de eğlence için de aradığınızı bulabilirsiniz.

Edinburgh ya da yerel dilde söylenişi ile Edinbıra Ortaçağ’dan kalma tarihi silueti ile sizde hayranlık uyandıracak. Eski Şehir bölümünün bir ucunda bin yıllık Edinbıra Kalesi, diğer ucunda ise Kraliçe’nin İskoçya’ya geldiğinde halen yaşadığı Holyroodhouse Sarayı bulunuyor ve iki tarihi yapıyı birbirine Royal Mile, yani kraliyet yolu bağlıyor. Bu bölge size kuleleri, kiliseleri, belediye ve adalet binaları ve eski konakları ile Harry Potter filmlerini hatırlatacak ama buna çok da şaşırmaya gerek yok, zaten Harry Potter da bu yol üzerinde yer alan bir kafede (Elephant Cafe, kalenin hemen yakınında George Bridge sokağı üzerinde) yazıldı, kitabın ilham kaynağı zaten Edinbıra.


Royal Mile

Edinbıra Kalesini gezmek bir şart "must". Ama sıra çok olabilir, internetten bilet alınabilir. Yaklaşık 2 saatte gezebileceğiniz bir mekan. Pazar günü hariç her gün saat 1'de askerlerin top atışı gösterisi var (One O'Clock). kalenin içinde ve hemen dışında viski tadabileceğiniz mağazalar bulunuyor.

Şehrin diğer yakası ise Yeni Şehir denilen Princess ve George Caddelerinin birbirine paralel şekilde yer aldığı alışveriş caddesi. Mağazalar, restoranlar ile güzel bir yürüyüş yolu.  

Eski Şehir’den Yeni Şehri ve arkasındaki denizi, ardından Yeni Şehir’e geçip oradan Eski Şehrin siluetini izlemek ve hiçbir zaman duymaktan kaçınamayacağız gayda ezgilerini dinlemek sizi mutlu edecek. (Yeni Şehir’den Eski Şehre aradaki vadideki parktan çıkan merdivenlerle ulaşılabilir. Biz Edinbıra’nın tarihi tren istasyonu Waverley’in yanındaki köprüden geçerek Royal Mile caddesine çıkmayı tercih ettik. Daha az yorucuydu.)


Yeni şehir'deki çay evinden Eski Şehri seyretmek


Edinbıra’da iki veya üç gün gezmek, Eski Şehir ile Yeni Şehir’i iyice keşfetmek, belki bir “korku-hayalet turuna” katılıp şehrin tünellerini ve gizli yerlerini gezmek, alışveriş yapmak, İskoçların ulusal kimliklerini sergiledikleri ürünleri tanımak, İskoçya mutfağından tatmak, bolca çay içip sandviç yemek, Edinbıra’nın müzelerini ve yakın çevresindeki tarihi yerleri, bilhassa deniz kıyısını ziyaret etmek Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olan Edinbıra’dan unutulmaz anılarla ayrılmanıza katkı sunacak. Ama ufak bir uyarı, İskoç kahvaltısı bizim alışkanlıklarımıza pek uymayabilir, kuru fasulyesi, sosisi ile ağır gelebilir. Bir de “black pudding” adlı yemeklerinin ismine lütfen kanmayın, önce bir öğrenin. Çikolatalı tatlı zannedenler bin pişman…

Edinbıra'da ilgimizi çeken bir diğer konu da hayratlar meselesi. Nasıl ki bizde kaybettiğimiz sevdiklerimizin ardından çeşme gibi hayratlar yapılıyorsa Edinbıra'da da şehrin her yerinde belediye tarafından oturma bankları konulmuş. Her bankın üzerinde kimin adına konulduğunu yazan küçük bir plaka var. Siz de yorulduğunuzda oturup dinlenebilir ve küçük bir dua okuyabilirsiniz. 


Glasgow


Glasgow ise aslında sıradan bir şehir. Düzenli, tek düze yapıların yer aldığı, turistik ve tarihi özellikleri daha zayıf bir şehir. Ama yine de kendisine özgü bir havası, canlılığı ve cazibesi var. Üniversite öğrencileri ve yerli halk Glasgow’a özgü bir şehir kültürü oluşturmuş ve bu kültür sizi de hemen içine çekiyor. “Glasgowlu kız alır ama kız vermez” gibi sözler, kırmızı ışıkta karşıya geçmek gibi tanıdık söylem ve davranışlarla da karşılaşabilirsiniz. Şayet gezinizi salt turistik ve tarihi mekanları gezmekle sınırlı tutuyorsanız Glasgow’da aradığınızı bulmanız zor, ama bir toplumu tanımayı da içeriyorsa seyahatiniz, İskoçya’da Glasgow ziyaret edilmesi gereken bir şehir.
Glasgow asıl olarak İskoç toplumunu daha yakından tanımanıza imkan sunacak. Yaya yolu haline gelmiş alışveriş caddelerinde sokak sanatçılarını izleyebilir veya mağazaları gezebilirsiniz. Öğrenciler ve işinde gücünde olan halkın arasında sokaklarda dolaşabilir ve birlikte pub’ta birşeyler içebilir veya restoranda yemek yiyebilirsiniz.


belediye sarayı (city of chamber)


Bu kısa gözlemler dahi size toplumsal yaşam hakkında ilginç veriler sunacaktır. Örneğin Çarşamba günü bir çay evinde çay içip sandviç yerken kafelerde oturanların büyük kısmının dedeler ve büyükannelerle torunları olduğunu fark ettik. Bir masada genç kız erkek arkadaşını dedesine tanıştırırken diğer masada rockçı asi iki kardeş büyükanneleriyle beraber kek yemekteydi. Bir diğer gün ise sokaklarda gezerken babalarla çocuklarına daha fazla rastladık. Bu gibi gözlemlerimiz bize İskoçya’da toplumsal değerlerin ve aile ilişkilerinin muhafaza edilmesine özen gösterildiği ve haftanın belirli günlerinde belirli buluşmaların (Pazar Akşam Yemeği-Sunday Dinner gibi) sosyalleşme ve dayanışma için sürdürüldüğü fikrini verdi.


St. Mungo Katedrali


Şehrin tarihi yapısı olan Katedral ile şehir merkezindeki tarihi Belediye Binasını ziyaret edebilir, ünlü ve ücretsiz müzelerini inceleyebilir, nehir boyunca yürüyüş yapabilir ve Glasgow Green parkındaki Kış Bahçesini ve Halk Sarayı müzesini gezebilirsiniz. Çocukların büyük ilgi gösterdiği müzede Glasgow’da kapitalizmin gelişiminden işçi örgütlenmelerine, kadınların oy haklarından farklı dönemlerde halkın yaşayışına ve dünya savaşlarına kadar şehri ve ülkeyi ilgilendiren konular oldukça güzel anlatılmış.  
  

Çocuk patlaması


İskoçya üzerine bahsetmek istediğimiz bir diğer konu ise tanık olduğumuz çocuk patlaması. Her yer çocuk, İskoçların önemli kısmının saç renginin turuncu olduğunu da hesaba katarsanız çok tatlı, minicik çok sayıda havuç kafanın etrafta koştuğunu göreceksiniz. Özellikle Glasgow’da Kış Bahçesi (Winter Garden) ve Halk Sarayı’nı (People’s Palace) gezerken her kapıdan çıkan küçük çocuklu aileler bizde sanki müze çocuk fabrikasıymış da gelenlere bebek arabasıyla çocuk dağıtıyorlarmış izlenimi verdi.  

Genç ailelerin birçoğunun birden fazla çocuk sahibi olması, çok genç yaşta kadınların hamileliği yaşaması, büyükanneler-anneler ve çocuklarının birlikte zaman geçirmeleri İskoç halkına dair gözlemlerimize ve sosyal devletin önemine dair düşüncelerimize katkı sundu. Tabii işin diğer boyutu ise toplumsal bir sorun olarak çok küçük yaşta cinselliğin yaşanması, çocukların cinsel istismarı ve alkolizm olarak ortaya çıkıyor ve bu sorunlara yönelik çeşitli kampanyalara da şehri gezerken rastlıyoruz.


Ne yedik, nerede kaldık, ne aldık?


Sınırlı bir bütçeyle hareket ettiğimiz için yemek ve otel konularında çok açılamadık. Tatili planlarken 1 pound 3.5 TL üzerinden hesaplamıştık. İskoçya’ya vardığımızda 3.80’i geçmişti. Neyse ki otel parasını hemen girişte ödedik, çünkü ayrılırken 4 TL’yi geçmişti. İnsan gerçekten hayret ediyor bu kadar hızlı fakirleşmesine…

İskoçya’da sokaklarda yürürken çok sayıda çay evi ve sandviççi göreceksiniz. Öğle yemeklerimizi sandviç ve çayla geçirdik. Demlikte güzel İngiliz çayları 1.70-2,5 sterlin arası. Sandviçler de 4-8 sterlin arası. Gayet doyurucu.

Öğleden sonraları genelde yine çay ve kahve yanında pasta-tatlı yemeyi tercih ettik. İskoçların pasta ve tatlı kültürü oldukça geliştiği için çok çeşitli pasta yeme şansına sahipsiniz. Bunlar da genellikle 3-6 sterlin arası değişiyor.

Akşam yemekleri için genelde pizzacıyı tercih ettik. Pizzalar 7-13 sterlin arası. Starter olarak önünde 4-6 sterlinlik bir salata veya deniz ürünü tercih edebilirsiniz. Bira 4-6 sterlin, su 1.5-2 sterlin. Şayet et yemeği yemek isterseniz 15-30 sterlin arasında fiyat değişiyor.

Glasgow’da merkez tren istasyonuna yakın Alexander Thomson otelinde kaldık. Her yere yürüme mesafesindeydi, fiyatı uygundu, tarihi bir binaydı. Kahvaltısı da çeşitliydi. Odaların temizliği ise pek iyi değildi. Ama biz idare ettik. Edinbıra’da ise St. Valery Guest House’da kaldık. Güzel bir sokakta, Haymarket tren istasyonunun yakınlarında, şehir merkezine 15-20 dakika yürüme mesafesinde, tren istasyonundan sürekli tramvayın ve otobüslerin çalıştığı 120 yıllık bir bina. Odamız gayet güzel ve genişti. Kahvaltı ise İskoç Kahvaltısı olduğu için bizi pek tatmin etmedi. Temizlik de yine beklentimizin altındaydı. Ortalama geleceğine 60 pound ödedik.

İskoçya’da alışveriş konusu ayrı bir yazı konusu. Tanınmış İngiliz markalar ve diğer uluslararası markalar açısından bir özgünlük yok. Türkiye ile fiyatlar ya aynı veya daha pahalı. Ama ülkemizde pek bilinmeyen çeşitli giyim mağazalarında çok uygun fiyata kıyafetler alabilirsiniz. Bunu zaten halktan da anlamak mümkün. Yoksul da olsa, emekçi de olsa, hatta sokakta kalan evsiz de olsa kılık kıyafetlerinin belirli bir standartta olduğunu gördük. Bunun sebebi de 5 sterlinden 35 sterline çok güzel kıyafetler alabilmenin mümkün olması. Çantalar, yağmurluklar, ayakkabılar, ceketler, pantolonlar, elbiseler ülkemizden çok daha ucuza, hatta yarı fiyatına elde edilebilir ve kalitesi de gayet iyi.

Dahası bebek-çocuk giysilerinde çok daha çekici fiyatlara sahip. Ülkemizde bebek giysileri tam bir sömürü ve soygun aracı olarak değerlendirilirken devletin vergi desteği sayesinde bebek ve çocuk ürünleri çok ucuz. 1 pounddan 15 pounda kadar çok güzel takımlar alabilirsiniz ve renkleri, kalitesi, çizimleri de gayet güzel.

Öte yandan bazı ürünleri oldukça pahalı. 1 pounda magnet bulmak mümkün değil. 4-5 poundu da bir magnete veya bisküvide vermek haksızlık, hele ki yukarıdaki giysi fiyatları varken. Öte yandan İskoçların geleneksel kıyafetleri olan ve tüm dünyada bilinen ekose ürünler ve atkılar da biraz daha pahalı olmakla beraber alınabilir. Bir atkıyı 8-20 sterline almak mümkün.

---  

İskoçya bize sempatik gelen bir ülkeydi. Kısa bir gezi sayesinde iki önemli şehri görme fırsatını bulduğumuz için de çok mutlu olduk. Ama İskoçya bu iki şehirle de sınırlı değil, daha geniş bir zamanda İskoçya göllerini, yaylalarını, kalelerini ve şatolarını da ziyaret etmek gerekecek. Sıcakkanlı İskoç halkını ve ülkelerini seveceğinizi umuyoruz.



1 yorum:

  1. Biz de bu sene Iskocya'ya gitmek istiyoruz, havalar guzel olsun diye bekledik... Yazdiklariniz yardimci olacak ;) Elinize saglik!

    YanıtlaSil