Edinburgh, Eski Şehrin silüeti. |
14-19
Nisan 2015 tarihlerinde uzun zamandır ziyaret etmek istediğimiz İskoçya’ya
doğru yola çıktık. 5 günlük gezimizde yalnızca ülkenin en önemli şehirleri
Glasgow ve Edinburgh’u ziyaret edebildik. Yeterli mi? Tabii ki hayır. İskoçya’nın
yaylalarını, kalelerini, şatolarını, kırsal bölgelerini gezmek de gerekir. Artık
bu da bir dahaki ziyaretin bahanesi olsun.
Gezimiz süresince
çok şanslıydık çünkü hava günlük güneşlikti. Hatta kraliçenin parkında
güneşlenme imkanı bulduk. Yılın çok az kısmında güneş gören İskoçya’da 5 gün
güneşi hissetmek ve soğukların bir türlü bitmediği ülkemize yanarak dönmek bir
ayrıcalık. Dahası hava serin olmasına karşın güneş çıktığı için çılgınca sevinen
İskoçların mutluluğunu ve bir anda ortaya çıkan yazlık kıyafetleri gözlemlemek
de oldukça ilginçti. İskoçya’nın sanırım kuzeyde olmasından kaynaklı güneş
çıktığında yakıcı olurken gölgede ise birden soğukla karşılaşıyorsunuz. Siz yerlilere
bakıp kanmayın, onlar üşüse de güneşten olabildiğince fazla yararlanmak
istiyorlar ama bize göre yine de hava gayet serindi.
Arthur's Seat. Sarayın hemen yakınında. İskoçya'da güneşlenmek... |
İskoç milliyetçiliğine dair…
İskoçya,
bizde Cesur Yürek filmiyle daha yaygın şekilde bilinen bir ülke. Geçtiğimiz sene
gerçekleştirdikleri bağımsızlık referandumunda az bir farkla İngiltere’den
ayrılmayı reddetseler de ulusal kimliğin güçlü olarak hissedildiği bir ülke.
İngiltere’den ayrılmayı istemeyenler dahi bu referandum süreci sayesinde yeni
haklar elde ettiler ve İskoçya’nın iç işlerinde yerel parlamentonun yetkisi
daha da genişledi. Buna karşın İspanya’da Bask ve Katalan bölgelerinde olduğu
gibi İskoç milliyetçiliği bayraklarını ve sembollerini sizi rahatsız edecek kadar
gözünüze batırmıyor. Tabii bu bizim düşüncemiz. İskoç bayraklarını, kiltleri,
gayda seslerini her yerde görmek ve duymak mümkün ama bunlar belirli bir
dozajda ve daha çok turistik amaçla da sergileniyor. İnsanlar hem kendi
aralarında hem de sizle İngilizce konuşmaktan imtina etmiyorlar.
Kale'den Eski Şehir |
Aslında bunda
devletin resmi isminin de etkisi göz ardı edilmemeli. Birleşik Krallık ve Kuzey
İrlanda olan devletin resmi ismi Büyük Britanya olarak da kullanılmakta. Ülkemizde
ise tüm ülkeden İngiltere olarak bahsetmek yaygın bir durum. Burada bahsi geçen
Birleşik Krallık, 1707 yılında Birleşme Anlaşması sonucunda İskoçya ile
İngiltere krallıklarının tek bir devlet çatısı altında birleşmesine atıfta
bulunuyor. Dolayısıyla İskoçlar yalnızca bir azınlık statüsünde değil, devletin
egemenliğinin paylaşımında pay alan bir toplum. Ancak bu birleşme süreci basit
olmuyor ve İskoç klanlarının (prensliklerinin veya “aşiretlerinin”) bir kısmı birleşme
sürecinin dışında kalıyor ve muhalif bir tutum alıyor. Buna mezhepsel
ayrılıklar da eşlik ediyor. İskoç ayrılıkçılığının, tarihteki isyanlarının
temelinde bu tarihsel ayrışmanın etkisi görülüyor. Ancak bir bütün olarak
toplumun İskoç ulusal bilincine sahip çıktığı göz ardı edilmemeli.
Edinburgh veya Edinbırra
Edinbıra Kalesi |
İstanbul’dan
Edinburgh’e THY’nin doğrudan uçak seferleri var. Yine de 4 saat 10 dakikalık
uçuş biraz fazla. İskoçya’da Türkiyeli göçmen pek olmasa da günde 2’şer
karşılıklı sefer yapılması dikkatimizi çekiyor, tabii bunda transit yolcuların
ağırlığını gözlemledik. İstanbul üzerinden Pakistan’a ve Çin’e gidenler en
azından bizim yolculuk ettiğimiz uçaklarda fazlaydı. Edinburgh Havalimanının
kapısından şehir merkezine gidebileceğiniz gibi doğrudan Glasgow’a giden
otobüslere binip 1 saatte Glasgow’da da olabilirsiniz. Edinburgh daha tarihi,
turistik ve güzel bir şehir olduğu için geziye Glasgow’dan başlamak daha
mantıklı olabilir.
Eski Şehir ile Yeni Şehir arasındaki vadideki park |
İskoçya’nın
başkenti Edinburgh ve Glasgow birbirlerine 45 dakika tren yolculuğu mesafesinde
ülkenin en önemli iki şehri. İskoçya gayet düzenli, temiz, güvenli bir ülke,
Avrupa ortalamasına göre daha eğlenceli ve daha sosyal bir şehir olduğunu da
iddia edebiliriz. Sokaklar, alışveriş imkanları, yeme-içme-eğlence mekanları
bilhassa gün içinde oldukça canlı ve bol seçenekli. Bilhassa Glasgow, hem diğer
Britanya şehirlerine göre hem de kimi giysi ve gıda ürünlerinde ülkemize göre
daha ucuz hizmet veren mağazalarla dolu. İskoçya’da alışveriş için de eğlence
için de aradığınızı bulabilirsiniz.
Edinburgh
ya da yerel dilde söylenişi ile Edinbıra Ortaçağ’dan kalma tarihi silueti ile
sizde hayranlık uyandıracak. Eski Şehir bölümünün bir ucunda bin yıllık
Edinbıra Kalesi, diğer ucunda ise Kraliçe’nin İskoçya’ya geldiğinde halen yaşadığı
Holyroodhouse Sarayı bulunuyor ve iki tarihi yapıyı birbirine Royal Mile, yani kraliyet
yolu bağlıyor. Bu bölge size kuleleri, kiliseleri, belediye ve adalet binaları
ve eski konakları ile Harry Potter filmlerini hatırlatacak ama buna çok da
şaşırmaya gerek yok, zaten Harry Potter da bu yol üzerinde yer alan bir kafede
(Elephant Cafe, kalenin hemen yakınında George Bridge sokağı üzerinde) yazıldı,
kitabın ilham kaynağı zaten Edinbıra.
Royal Mile |
Edinbıra Kalesini gezmek bir şart "must". Ama sıra çok olabilir, internetten bilet alınabilir. Yaklaşık 2 saatte gezebileceğiniz bir mekan. Pazar günü hariç her gün saat 1'de askerlerin top atışı gösterisi var (One O'Clock). kalenin içinde ve hemen dışında viski tadabileceğiniz mağazalar bulunuyor.
Şehrin
diğer yakası ise Yeni Şehir denilen Princess ve George Caddelerinin birbirine
paralel şekilde yer aldığı alışveriş caddesi. Mağazalar, restoranlar ile güzel
bir yürüyüş yolu.
Eski
Şehir’den Yeni Şehri ve arkasındaki denizi, ardından Yeni Şehir’e geçip oradan
Eski Şehrin siluetini izlemek ve hiçbir zaman duymaktan kaçınamayacağız gayda
ezgilerini dinlemek sizi mutlu edecek. (Yeni Şehir’den Eski Şehre aradaki
vadideki parktan çıkan merdivenlerle ulaşılabilir. Biz Edinbıra’nın tarihi tren
istasyonu Waverley’in yanındaki köprüden geçerek Royal Mile caddesine çıkmayı
tercih ettik. Daha az yorucuydu.)
Yeni şehir'deki çay evinden Eski Şehri seyretmek |
Edinbıra’da
iki veya üç gün gezmek, Eski Şehir ile Yeni Şehir’i iyice keşfetmek, belki bir
“korku-hayalet turuna” katılıp şehrin tünellerini ve gizli yerlerini gezmek,
alışveriş yapmak, İskoçların ulusal kimliklerini sergiledikleri ürünleri
tanımak, İskoçya mutfağından tatmak, bolca çay içip sandviç yemek, Edinbıra’nın
müzelerini ve yakın çevresindeki tarihi yerleri, bilhassa deniz kıyısını
ziyaret etmek Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olan Edinbıra’dan
unutulmaz anılarla ayrılmanıza katkı sunacak. Ama ufak bir uyarı, İskoç
kahvaltısı bizim alışkanlıklarımıza pek uymayabilir, kuru fasulyesi, sosisi ile
ağır gelebilir. Bir de “black pudding” adlı yemeklerinin ismine lütfen kanmayın,
önce bir öğrenin. Çikolatalı tatlı zannedenler bin pişman…
Edinbıra'da ilgimizi çeken bir diğer konu da hayratlar meselesi. Nasıl ki bizde kaybettiğimiz sevdiklerimizin ardından çeşme gibi hayratlar yapılıyorsa Edinbıra'da da şehrin her yerinde belediye tarafından oturma bankları konulmuş. Her bankın üzerinde kimin adına konulduğunu yazan küçük bir plaka var. Siz de yorulduğunuzda oturup dinlenebilir ve küçük bir dua okuyabilirsiniz.
Glasgow
Glasgow
ise aslında sıradan bir şehir. Düzenli, tek düze yapıların yer aldığı, turistik
ve tarihi özellikleri daha zayıf bir şehir. Ama yine de kendisine özgü bir
havası, canlılığı ve cazibesi var. Üniversite öğrencileri ve yerli halk
Glasgow’a özgü bir şehir kültürü oluşturmuş ve bu kültür sizi de hemen içine
çekiyor. “Glasgowlu kız alır ama kız vermez” gibi sözler, kırmızı ışıkta
karşıya geçmek gibi tanıdık söylem ve davranışlarla da karşılaşabilirsiniz. Şayet
gezinizi salt turistik ve tarihi mekanları gezmekle sınırlı tutuyorsanız
Glasgow’da aradığınızı bulmanız zor, ama bir toplumu tanımayı da içeriyorsa
seyahatiniz, İskoçya’da Glasgow ziyaret edilmesi gereken bir şehir.
Glasgow
asıl olarak İskoç toplumunu daha yakından tanımanıza imkan sunacak. Yaya yolu
haline gelmiş alışveriş caddelerinde sokak sanatçılarını izleyebilir veya
mağazaları gezebilirsiniz. Öğrenciler ve işinde gücünde olan halkın arasında
sokaklarda dolaşabilir ve birlikte pub’ta birşeyler içebilir veya restoranda
yemek yiyebilirsiniz.
belediye sarayı (city of chamber) |
Bu kısa
gözlemler dahi size toplumsal yaşam hakkında ilginç veriler sunacaktır. Örneğin
Çarşamba günü bir çay evinde çay içip sandviç yerken kafelerde oturanların
büyük kısmının dedeler ve büyükannelerle torunları olduğunu fark ettik. Bir masada
genç kız erkek arkadaşını dedesine tanıştırırken diğer masada rockçı asi iki
kardeş büyükanneleriyle beraber kek yemekteydi. Bir diğer gün ise sokaklarda
gezerken babalarla çocuklarına daha fazla rastladık. Bu gibi gözlemlerimiz bize
İskoçya’da toplumsal değerlerin ve aile ilişkilerinin muhafaza edilmesine özen
gösterildiği ve haftanın belirli günlerinde belirli buluşmaların (Pazar Akşam
Yemeği-Sunday Dinner gibi) sosyalleşme ve dayanışma için sürdürüldüğü fikrini
verdi.
St. Mungo Katedrali |
Şehrin
tarihi yapısı olan Katedral ile şehir merkezindeki tarihi Belediye Binasını
ziyaret edebilir, ünlü ve ücretsiz müzelerini inceleyebilir, nehir boyunca
yürüyüş yapabilir ve Glasgow Green parkındaki Kış Bahçesini ve Halk Sarayı
müzesini gezebilirsiniz. Çocukların büyük ilgi gösterdiği müzede Glasgow’da
kapitalizmin gelişiminden işçi örgütlenmelerine, kadınların oy haklarından
farklı dönemlerde halkın yaşayışına ve dünya savaşlarına kadar şehri ve ülkeyi
ilgilendiren konular oldukça güzel anlatılmış.
Çocuk patlaması
İskoçya
üzerine bahsetmek istediğimiz bir diğer konu ise tanık olduğumuz çocuk
patlaması. Her yer çocuk, İskoçların önemli kısmının saç renginin turuncu
olduğunu da hesaba katarsanız çok tatlı, minicik çok sayıda havuç kafanın
etrafta koştuğunu göreceksiniz. Özellikle Glasgow’da Kış Bahçesi (Winter
Garden) ve Halk Sarayı’nı (People’s Palace) gezerken her kapıdan çıkan küçük
çocuklu aileler bizde sanki müze çocuk fabrikasıymış da gelenlere bebek
arabasıyla çocuk dağıtıyorlarmış izlenimi verdi.
Genç
ailelerin birçoğunun birden fazla çocuk sahibi olması, çok genç yaşta
kadınların hamileliği yaşaması, büyükanneler-anneler ve çocuklarının birlikte
zaman geçirmeleri İskoç halkına dair gözlemlerimize ve sosyal devletin önemine
dair düşüncelerimize katkı sundu. Tabii işin diğer boyutu ise toplumsal bir
sorun olarak çok küçük yaşta cinselliğin yaşanması, çocukların cinsel istismarı
ve alkolizm olarak ortaya çıkıyor ve bu sorunlara yönelik çeşitli kampanyalara
da şehri gezerken rastlıyoruz.
Ne yedik, nerede kaldık, ne aldık?
Sınırlı
bir bütçeyle hareket ettiğimiz için yemek ve otel konularında çok açılamadık. Tatili
planlarken 1 pound 3.5 TL üzerinden hesaplamıştık. İskoçya’ya vardığımızda 3.80’i
geçmişti. Neyse ki otel parasını hemen girişte ödedik, çünkü ayrılırken 4 TL’yi
geçmişti. İnsan gerçekten hayret ediyor bu kadar hızlı fakirleşmesine…
İskoçya’da
sokaklarda yürürken çok sayıda çay evi ve sandviççi göreceksiniz. Öğle yemeklerimizi
sandviç ve çayla geçirdik. Demlikte güzel İngiliz çayları 1.70-2,5 sterlin
arası. Sandviçler de 4-8 sterlin arası. Gayet doyurucu.
Öğleden sonraları
genelde yine çay ve kahve yanında pasta-tatlı yemeyi tercih ettik. İskoçların pasta
ve tatlı kültürü oldukça geliştiği için çok çeşitli pasta yeme şansına
sahipsiniz. Bunlar da genellikle 3-6 sterlin arası değişiyor.
Akşam yemekleri
için genelde pizzacıyı tercih ettik. Pizzalar 7-13 sterlin arası. Starter olarak
önünde 4-6 sterlinlik bir salata veya deniz ürünü tercih edebilirsiniz. Bira 4-6
sterlin, su 1.5-2 sterlin. Şayet et yemeği yemek isterseniz 15-30 sterlin
arasında fiyat değişiyor.
Glasgow’da
merkez tren istasyonuna yakın Alexander Thomson otelinde kaldık. Her yere
yürüme mesafesindeydi, fiyatı uygundu, tarihi bir binaydı. Kahvaltısı da
çeşitliydi. Odaların temizliği ise pek iyi değildi. Ama biz idare ettik. Edinbıra’da
ise St. Valery Guest House’da kaldık. Güzel bir sokakta, Haymarket tren
istasyonunun yakınlarında, şehir merkezine 15-20 dakika yürüme mesafesinde,
tren istasyonundan sürekli tramvayın ve otobüslerin çalıştığı 120 yıllık bir
bina. Odamız gayet güzel ve genişti. Kahvaltı ise İskoç Kahvaltısı olduğu için
bizi pek tatmin etmedi. Temizlik de yine beklentimizin altındaydı. Ortalama geleceğine
60 pound ödedik.
İskoçya’da
alışveriş konusu ayrı bir yazı konusu. Tanınmış İngiliz markalar ve diğer
uluslararası markalar açısından bir özgünlük yok. Türkiye ile fiyatlar ya aynı
veya daha pahalı. Ama ülkemizde pek bilinmeyen çeşitli giyim mağazalarında çok
uygun fiyata kıyafetler alabilirsiniz. Bunu zaten halktan da anlamak mümkün. Yoksul
da olsa, emekçi de olsa, hatta sokakta kalan evsiz de olsa kılık kıyafetlerinin
belirli bir standartta olduğunu gördük. Bunun sebebi de 5 sterlinden 35
sterline çok güzel kıyafetler alabilmenin mümkün olması. Çantalar,
yağmurluklar, ayakkabılar, ceketler, pantolonlar, elbiseler ülkemizden çok daha
ucuza, hatta yarı fiyatına elde edilebilir ve kalitesi de gayet iyi.
Dahası bebek-çocuk
giysilerinde çok daha çekici fiyatlara sahip. Ülkemizde bebek giysileri tam bir
sömürü ve soygun aracı olarak değerlendirilirken devletin vergi desteği
sayesinde bebek ve çocuk ürünleri çok ucuz. 1 pounddan 15 pounda kadar çok
güzel takımlar alabilirsiniz ve renkleri, kalitesi, çizimleri de gayet güzel.
Öte yandan
bazı ürünleri oldukça pahalı. 1 pounda magnet bulmak mümkün değil. 4-5 poundu
da bir magnete veya bisküvide vermek haksızlık, hele ki yukarıdaki giysi
fiyatları varken. Öte yandan İskoçların geleneksel kıyafetleri olan ve tüm
dünyada bilinen ekose ürünler ve atkılar da biraz daha pahalı olmakla beraber
alınabilir. Bir atkıyı 8-20 sterline almak mümkün.
---
İskoçya
bize sempatik gelen bir ülkeydi. Kısa bir gezi sayesinde iki önemli şehri görme
fırsatını bulduğumuz için de çok mutlu olduk. Ama İskoçya bu iki şehirle de
sınırlı değil, daha geniş bir zamanda İskoçya göllerini, yaylalarını,
kalelerini ve şatolarını da ziyaret etmek gerekecek. Sıcakkanlı İskoç halkını
ve ülkelerini seveceğinizi umuyoruz.