Ülkemizde Portekiz’i ziyaret edip de beğenmeyen, övmeyen bir
insan bulmak zordur. Avrupa’nın bir ucundan diğer ucuna gidilmesine karşın
şehrinden insanına çok tanıdık bir ülkeye geldiğimizi hissediyoruz. Bunda tabii
Akdeniz ülkesi olmanın yanı sıra yüzyıllarca Müslüman devletlerin hüküm
sürmesinin miras bıraktığı kültürel benzerliklerin de etkisi olmalı. Sonuçta 997
yılına kadar yaklaşık 900 yıl Müslümanlar tarafından yönetilmiş.
Porto’ya gitmek artık çok daha kolay. Öncesinde İstanbul’dan
doğrudan uçak seferi yoktu. Artık THY doğrudan Porto’ya uçuyor. Bu da Avrupa’nın
en güzel şehirlerinden biri olan Porto’ya olan ilgiyi arttıracaktır.
Porto tek başına ziyareti hak eden bir şehir. Ama hazır
oralara gelmişken başka birkaç şehri gezmek de mümkün. Örneğin Lizbon’la
birlikte ziyaret edilebilir. Lizbon-Porto arası uçakla 1 saat, yol boyunca
okyanusla karanın sınırında kumsalların üzerinde uçuyorsunuz. Tabii biraz
rüzgarlı. Veya
Porto’ya gelmişken İspanya’nın Bask ve Galiçya bölgeleri de
ziyaret edilebilir. Bilbao yakın bir şehir. Dahası doğrudan sefer yokken THY
iki seçenek sunuyordu. İlki Lizbon aktarmasıyken ikincisi Barselona
aktarmasıydı. Barselona’ya gelmişken de Porto’ya geçilebilir.
Portekiz halkı fiziksel olarak bizlere çok benziyor. Sizin
orada yabancı olduğunuzu anlamaları pek mümkün değil. Kültürel olarak da
benzerlikler var. Örneğin aile yapıları, büyüklere saygı, küçüklerin büyüklerin elini öpmesi
gibi adetler Portekizliler'de de var.
Yeme-İçme
Portekiz 5 yılı aşkın süredir ciddi bir ekonomik kriz
içinde. Yine de belirli bir kalitenin korunduğu anlaşılmakta. Ücretlerin düşüklüğü
pazara da yansıdığı için diğer Avrupa ülkelerine göre görece ucuz bir ülke. Yiyecek-içecekleri
ucuza alabilirsiniz.
Porto denilince akla şarabı geliyor tabii ki. Porto şarabı
klasik şaraplardan daha farklı, daha tatlı, daha aromatik. Biz pek beğenmedik
ama denemek şart.
Portekiz’in kendine has bir yemek kültürü-özgün bir mutfağı
var. Hem et hem de deniz ürünlerinde iddialılar ve çok fazla seçenek var. Ancak
damat tatları bize uzak sayılır, birçok yemeğin tadı size garip gelebilir. Et ürünlerini
pek pişirmeden getirdikleri için 2-3 sefer geri göndermek durumunda
kalabilirsiniz. Okyanus ürünleri de çeşitli ve ilginç sunumlar yapılabiliyor. Devasa
midye ve yengeçler, okyanus tabanından alınan bir çeşit siyah yosun-bitkinin
atıştırmalık olması ve okyanus balığının farklı lezzeti ilginizi çekebilir. Çok
seveceğiniz tatlar olacağı gibi bazıları hoşunuza gitmeyebilir ama yine de
denemekte fayda var.
Önerebileceğimiz 2 restoran var. İlki şehir merkezinde
Abadia restoranı. Tarihi bir bina restorana çevrilmiş. Gayet şık, ilgili bir
mekan. Et yemekleri ve mezeleri deneyebilirsiniz.
Diğeri ise Porto şehir merkezinden yaklaşık 20 dakika
uzaklıkta, Perafita’da okyanus kenarında deniz ürünleri satan Ondas Sobre o Mar
restoranı. Kumsalın yanında, okyanus manzaralı restoranda dalga seslerini
dinleyerek ve devasa dalgaları seyrederek çeşitli deniz ürünlerini
deneyebilirsiniz. Balık suyuna pilav da ilginizi çekebilir. Hem yemeğiniz
bitince kumsalda yürüyüş de yapabilirsiniz.
Atlas’ın kıyısında
Biz Porto’ya Ekim ayında gittik. Deniz mevsimi zaten değildi.
Ancak Porto’da yazın da denize girmek biraz zorlu. Çok soğuk olduğu için özel
birkaç yer dışında denize girmek cesaret işi. Porto pek bir plaj kenti olarak
da öne çıkmıyor zaten.
Portekiz’in Fado müziğini kumsalda gezerken daha iyi anlamak
mümkün. Fado zaten Arabesk tınıları ile bize yabancı değil. Ancak denizlere
açılan eşlerini kumsalda bekleyen kadınların yaktığı ağıtlar ve özlem türküleri
olan Fadonun verdiği duyguyu okyanus kenarında gezerken hissedebiliyorsunuz. Uçsuz
bucaksız bir okyanus ve dev dalgalar ürkütücü bir görünüm sunuyor.
Duoro Nehri ve ticaret
Porto’nun en güzel manzaraları Douro nehrinin etrafında
görülüyor. Douro Nehri Portekiz’in iç kesimlerinden geliyor ve Porto’da denize
dökülüyor. Siz de nehir kenarında yürüyerek denize döküldüğü yere gidebilir ve
ardından kordonda uzun bir yürüyüş yapabilirsiniz. Çok eğlenceli, keyifli bir
yürüyüş rotasını takip etmiş olacaksınız. Hatta bisikletle de gezebilirsiniz.
Porto nehir sayesinde ticaret ve sanayi kenti. Şarapçılık ve
tarımın dışında tekstilin de çok geliştiği Porto, yüzyıllardır bir ihracat ve
ithalat merkezi olarak yurtdışından gelen ürünlerin yurtiçine, Portekiz’in iç
kesimlerinden gelen ürünlerin de yurtdışına iletildiği bir liman kenti. Zengin bir
kent, Portekiz’in ilk burjuvazisinin oluştuğu bir şehir ve kendine özgü
kültürünü, bağımsızlığını, zenginliğini bu sayede koruyabilen bir yer. Porto’ya
aristokrasi değil burjuvazi hakim olmuş, bu da diğer Portekiz şehirlerinden
önemli bir farkını oluşturuyor.
Deniz çok dalgalı olduğu için ticaret ve sanayi merkezi nehir
kenarına yoğunlaşmış. Bu nedenle nehir kenarında yürürken çok sayıda tarihi konağa
ve ticaret evine rastlıyorsunuz, şehrin en güzel mimari örnekleri nehir
kıyısına dizilmiş durumda.
Nehrin öte yakası Porto değil, başka bir şehir, Gaia
deniliyor. Porto’nun karşı tarafında nehrin kıyısında çok sayıda Porto şarabı
üreten firmanın üretim ve satış ofisleri var. Nesillere devredilen firmalar
halen aileler tarafından yönetiliyor. Şarap tadımı için buraya uğranılmalı.
Nehrin kenarında Porto’ya has küçük tekneleri göreceksiniz. Bu
tekneler geçmişte iç bölgelerde üretilen ürünleri taşıyormuş, bilhassa da Porto
şaraplarını. Nehrin özelliklerine uygun üretilen bu teknelere de zamanınız
olursa binebilirsiniz.
Tarihi şehir merkezi
Porto şehri nehre sert bir iniş yapan tepelik bir şehir. Bol
bol yokuş tırmanıyorsunuz, ciddi bir egzersiz oluyor. Nehir vadinin arasından
geçiyor. Bu nedenle Porto’yu nehrin öte yakasına bağlayan tarihi köprüler şehre
siluetini de kazandırıyor. Aralarında Eiffel’in de mimarlığını yaptığı (Dom
Luis) demirden köprüler ziyaret edilmeli, bol bol fotoğraflanmalı ve üstünden
geçilip karşı taraf ziyaret edilmeli.
Bizim otelimiz şehrin önde gelen kültür merkezi olan Casa da
Musica’nın yakınında olduğu için bu binayı da gezme imkanımız oldu. Burası da gayet
ilgi çekici, modern bir sanat merkezi. Tarihi merkezin biraz dışında ama yine
de yürüme mesafesinde.
UNECSO Dünya Mirasında yer alan Porto’nun tarihi şehir
merkezi (Barredo ve Riberia) küçük bir alanı kaplıyor. Dar sokaklardan inip
çıkarak bu güzel şehri kısa sürede keşfedebilirsiniz. Yol üzerinde zamanında
ticari amaçlarla kullanılan veya bir burjuvanın konağı olarak kullanılan güzel
binaları, köşkleri, sarayları göreceksiniz.
Tarihi tren garına (São Bento) özel bir zaman ayırmakta
fayda var. Binanın içinde seramik ve çinilerden yapılan resimler oldukça ilgi
çekici. Bu resimlerde kırsal hayattan manzaraların yanı sıra savaş sahneleri de
yer alıyor, örneğin teslim olan, yaşamlarının affedilmesini dileyen Müslüman
Arapların resimleri ve muzaffer kumandanlar, Hıristiyan fatihlerin resimleri…
Tarihi şehir merkezindeki Borsa Sarayı (Palacio da Bolsa) da
mimarisi ve haşmetiyle ilginizi çekecektir. Buradaki Arap Odası çok meşhur,
bizim vaktimiz olmadı ve resimlerine baktık. Çok güzel, ihtişamlı bir oda.
Libertade Meydanı ve Katedraller de zaten tarihi şehir merkezinin sokaklarında
dolaşıp kaybolurken karşınıza çıkacak ve ilginizi çekecektir. Yine Rua de Santa
Catarina Caddesi yayalara açık bir alışveriş caddesi. Çok sayıda hediyelik eşya
dükkanı ve cafe-restoran da bu bölgede yer alıyor.
Portekizce İspanyolcaya yakın bir dil. Ancak İspanyolca’nın
bir lehçesi de değil. En azından alışkanlıkla teşekkür etmek için “gracias”
değil “obragado” demeyi unutmayın.
Porto’dan mutlu ve keyifli şekilde ayrılacaksınız…